0 - Bir Başlangıç
Hayatımla ilgili hatırlayabildiğim ilk hatıra yeşil bir sopayla ilgiliydi. Annemle babamın mavi renkle süslenmiş çalışma odasında dururdu. Belki de o mavi odadaki tek farklı renkli şeydi. Ne ablamı ne de erkek kardeşimi ilgilendirmeyen o sopa beni kendisine çekerdi adeta. Fırsat buldukça çalışma odasına gider ve ona bakardım. O sopayı elime alır, elimde çevirir dururdum. Annem beni onunla oynarken görünce yüzünde hep bir gülümseme oluşurdu, sanki benimle gurur duyuyormuş gibi. Fakat ben büyüdükçe sopa ortadan kayboldu. Bir gün odaya gittiğimde onu bulamadım, odanın her yerini aradım ama yoktu. Gitmişti. Babama sorduğumda bana gülümseyerek "Onu ihtiyacı olan başka birine verdik." dedi. Anlamamıştım. O benim en sevdiğim eşyaydı ve onu başkasına mı vermişlerdi? Üstelik annemi de bazen ona bakarken görüyordum, annem de onu en az benim kadar seviyor olmalıydı. Sevdiği şeyi başkasına nasıl vermişti?
Yıllar geçtikçe yeşil sopayı ve onu ne kadar sevdiğimi unutmuştum. Bir sürü yeni oyuncağım vardı, okula gidiyordum ve o şeyi düşünmeme gerek kalmamıştı. Ben on beş yaşına geldiğimde on sekizine girmiş olan ablamı ziyarete iki kişi geldi. Biri kadın, biri erkek olan bu iki kişi anne babamla ablamla ilgili konuşuyorlardı. Ablam çok mutluydu, yüzünde güller açıyordu adeta. İçeri girip konuşmaya dâhil olmayı çok istememize rağmen bizi içeri almadılar. Kapının önde bağdaş kurarak oturmuştuk. Kapının açılmasını beklerken benden iki yaş küçük olan erkek kardeşimle el kızartmaca oynuyorduk. Son kez kardeşim sertçe vurduğunda "Ah! Bu çok acıttı." dedim ve kapının açılışını duyunca ikimiz de yerimizden kalktık.
Orta yaşlı, yüzü hafiften kırışıklıklarla dolmaya başlamış adam bana gülümsedi. Açık kahverengi gözleri parlıyordu, saçları ağarmıştı ama tek tük kalmış kahverengi tutamlardan eskiden saçlarının açık kahverengi olduğunu anlayabiliyordum. Yanındaki kadın da adamla aynı yaşta veya ondan biraz daha genç gözüküyordu. Saçları parlak griydi ve omzunun üzerinde bitiyordu. Mavi gözleri bana bakarken ışıldıyordu. Gözlerindeki gözlüğü biraz itiştirerek düzeltti. Ablam hızlı adımlarla onların yanına geldiğinde yüzünde ümit dolu bir ifade vardı.
Adam ablama gülümseyerek "Yakında görüşürüz, Beril." dedi. Ablam bu sözden sonra yerinde hafifçe yaylanarak kocaman gülümsedi. Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama hiçbir şey anlamamıştım.
Annemler onları kapıdan geçirirken adam dönüp "Eşyalarını almayı unutma." dedi göz kırparak. Ablam başını salladı. Kapı kapanana kadar erkek kardeşimle ben hiçbir söz söylemedik. Kapı kapandıktan ve annemler bize döndükten sonra "Kimdi onlar? Beril'le niye görüşecekler?" diye sordum.
"Ne eşyası alacaksınız?" diye sordu erkek kardeşim.
Ablam elini havaya sallayarak "Siz de vakti gelince öğreneceksiniz." dediğinde yerimde zıplayarak "Ama ben şimdi öğrenmek istiyorum!" dedim heyecanla.
Annem gülümseyip saçlarımı okşadı. "Pekâlâ, ama bu oldukça uzun ve karışık bir hikâyedir, anlayabileceğinden emin misin?" dediğinde "On beş yaşındayım anne, on üç değil." dedim ve on üç yaşındaki kardeşim "Hey!" dedi.
"Tamam, canım bu konuyu özel olarak konuşuruz." dedi babam.
Birkaç gün geçtikten sonra annemlerin verdikleri sözü unuttuklarını fark ettim. Bana ablamla alakalı şeyi anlatmamışlardı. Kendilerini o kadar ablam için yaptıkları gizli hazırlıklara kaptırmışlardı ki onları bir türlü boş anlarında yakalayamıyordum. Bir gün ablamın artık bizimle yaşamayacağını öğrendim. En azından yaza kadar. Yatılı okula gidiyordu. Yatılı okul kavramı okuduğum kitaplardan ve filmlerden anladığım kadarıyla çok kötü bir şeydi ama ablam çok mutlu gözüküyordu. Gitmek için gün sayıyordu adeta. Anlayamamıştım, ablamı bir daha uzun süre görmeyecek olma fikri hoşuma gitmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈
Fantasy𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈 │Her bir rengin anlamı vardır derler lakin hiçbir rengin anlamı hayatı pamuk ipliğine bağlayacak kadar tehlikeli olmamıştı. © audrisimpavi...