Önceki bölümden:
Refleksle üzerime yığılan kadını sol kolumla tutup sağ elimde sıkıca tuttuğum silahla hainlere ateş ettim. İkisini beyninden indirirken diğerleri araca çoktan binmişti. Kolumda bedenimi siper ettiğim kadından boğuk bir öksürük sesi değdi kulaklarıma. Silahı hızla bacağımdaki kılıfına yerleştirdim ve yavaşça yere çöktüm. Kolumda öylece duran kadını sarsmamaya özen göstererek yarasına baktım. Sırtından yemişti kurşunu. Boyunluğumu sırtına bastım. Ellerime eşlik eden titrek sesimle:
"Ahsen hanım!"
Acı bir öksürük daha bir avuç kanı boşalttı yere. Yavaşça yere yatırdım kadını ve boyunluğumu iyice batırırken:
"İyi olacaksınız. Hemen ambulans..."
Bilinci çoktan kapanmıştı. Sırt üstü yavaşca yatırdım ama nefes almıyordu. Kulağımı kalbinin üzerine koydum. Ve bileklerini kontrol ettim telaşla.Ne kalbi atıyordu ne nabız vardı...
Ama ben nefes alamıyorum. Ellerimi boğazıma götürüp zorla yutkunmaya çalıştım. Hayır yutkunamıyorum. Artık gözlerim yanıyor damla damla yaşlar süzülüyordu yanaklarımdan aşağı.
Yatağımda sıçrayarak doğrulup Ellerimi nefes nefese Boğazımdan çektim. Nerede olduğumu idrak etmeye çalışırken odamda olduğumu farkettim. Uzun süre tuttuğum nefesim boğazımı acıtmıştı. Bir iki dakika yatağım ucunda öylece kendime gelmeye çalıştım. Soğuyan terimi vücudumun her yerinde hissediyordum. Rahatsızca boynumdaki teri elimle sildim.
"Nasıl bir kâbustu öyle."
Sehbanın üzerindeki kara günlüğe baktım kaşlarımı çatarak. Sanki lanetliymiş gibi her gece rüyama gidiyordu bu kızın ablası ve bazende kendisi. Saatime baktığımda beşi çeyrek gösteriyordu. Yavaşça yatağımdan doğrulup lavaboya ilerledim. Kapının kenarına tutunarak girdim içeriye. Hemen yan tarafımda kalan lavaboya asılırcasına tutunurken musluğu açtım. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp uykunun ve beni oldukça yoran kabusun etkisindeydim hâlâ. Yavaşça kafamı kaldırıp aynaya baktım.
Önüme gelen saçlarımdan damlalar tek tek lavaboya düşerken kendi kendime sırıtmadan edemedim.
Annem hep kızardı saçlarımı deli gibi ıslardım sabahları." Oğlum! Saçlarını niye ısladın sabah serinliği var üşürsün!"
Onun bana öyle seslenişi kulağımda yankılanırken kendi kendime konuştum:
"Ah anne... Oğlun hala yüzünü yıkayamıyor."
Sonra gözlerimde kaldı bakışlarım. Siyah kara kaşlarımın altındaki o iki çift siyah kara gözlerde günlerdir gönlümden duymak istemediklerimi görüyordum. Ellerimle yüzümü iyice ovuşturup sıkıntıyla kendi kendime konuşmaya devam ettim.
"Neyim var benim?"
"Bir boşluk var sanki. Daha önce fark edemediğim ama şimdi çok derin hissettiğim bir boşluk..."
Dört duvarda yankılanırcasına bir "of" çekerek yüzümü tokatladım hafifçe.
"Kendine gel Fırat Dinmez. Kendine gel."
Derin bir nefes alırken namaz abdesti için niyetlendim. Sağımda asılı duran beyaz havluyla yüzümü kurutup yerine geri astıktan sonra yorgun adımlarla odama geri döndüm. Seccademi açıp hûşu içinde sabah namazımı kılıp uzun uzun dua ettim Rabbime. O' iyi geliyor kalplere...
Ayağa kalktığımda yatağımın yanı başında gözüme çarpan kara günlüğü elime aldım. Artık başıma musallat gibi geliyordu bana. Bir an önce Ahsen karacadağ'a ulaşmalıydı bu günlük. Üniformamı giyinip çabuk adımlarla kapının önüne çıktım. Postallarımın ipini bağlarken Tarık çıktı birden karşıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kartal🇹🇷⠀ ོ
Teen FictionSevme kızım beni. 'Ben askerim' toz toprak kokarım. Elini uzatsan silah gibi tutarım. Benim gözlerime bakma sana düşman gibi bakarım. Ben uyku nedir bilmem geceleri nöbet tutarım,gece gelme bana parola ister sorarım.Ben disko,dans bilmem yürüyüş kar...