Önceki bölümden:
"Bana veda mı ettin Ahsen..."
Dizlerim tutamayacak kadar yorgundu. Kendimi kapının önüne bırakıp öylece oturdum.
İnce bir çizgide kalmış gibi hissediyordum. Yaşayacak mı ölecek mi?
Kürşat yanıma gelip oda aynı şekilde benim gibi oturdu. Elini omzuma atıp diğer eliyle kalbimi gösterdi.
"Burası varya." Dedi
"Taşa,toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer..."
iki ay sonra
Elimdeki sigaranın bitimine doğru son bir kez daha çektim içime. Onca sıkıntı ve dert aylarca duman altı bir kafayla yaşamama neden olmuştu. Üzerimde takım elbise, önümde boydan bir ayna. Ve elinde sigarası efkarına bulaşmış koltukta oturan bir adam vardı. Her şey çok yormuştu beni. Herkese Ahsen gerçeğini kabul ettirmek özellikle... Babam nefret etmişti benden. O dağ ardını dönmüştü bana.
Ahsen bir hafta koma...
"Babaaaa!"
Beni dalgın düşüncelerimden içeri cıvıl cıvıl beyaz gelinlikle giren kızım, Nazlı kurtardı. Onu görünce Ahsen canlanıyor hüzünlü kalbimde. Çektiği acılar. Benim çektirdiğim acılar...
Evet evleniyorum. Ben harici bu düğün ortamında herkes mutlu. Annem,babam, kardeşim, evleneceğim kadın... Hatta öldü olarak bildiği oğlunun yaşadığını öğrenen Aziz amca bile...
Gelin birazda Börü ve Aziz amcanın kavuşma anına şahit olalım
~~~~~~~~~~~~~~~~
Bu iki ay içinde yine bir operasyona gittik. Operasyon sonrası herkese izinler verildi. Tarık hariç. O uzaklaştırma almıştı. Onca psikolog tehtitlerine göz yumsada en son gittiği bayan psikolog gözünün yaşına bakmamış yakmıştı Tarık'ı. Tabi deli kurtu zor tuttuk. Bıraksak çiğ çiğ yerdi o kadını. Neyse, Börü ile beraber Aziz amcanın karşılaşması da bunun üzerine oldu.
Aziz amca dükkanında tesbihleriyle uğraşırken biz iki deli sanki her zaman yanına böyle gidiyormuş gibi normal gittik. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya karşısına oturup aynı anda:
"Ee yokmu birer bardak çay?"
dediğimizdeadamcağız elindeki tesbihleri yere düşürdü. Ağzı açık bir şekilde Oğuzhan Kürşat'a bakakalmıştı. O mavi gözleri kocaman açılmış sanki şimşekler kalbini söküp yerinden almışcasına bir hayretle duruyordu karşımızda.
Uzun zamandır göz pınarları yaş görmemiş adam hüngür hüngür ağlamaya başladı. Sırtında güneşten eskimiş ceketinin altındaki omuzlarına bir güç gelmişcesine kalktı ayağa. Kürşat çoktan kalkıp o dev kollarını sarmıştı Aziz amcaya.
" Oğlum,Kürşat yürekli aslanım!"
İkisini gözlerim nemli izlemiştim. Gönlüm dolmuştu bu manzara karşısında. Hala rüyada olduğumu, Kürşat'ın hayal olduğunu düşünmüyor değildim. Ama bu manzara rüya değil bir gerçeğin içinde olduğumu kanıtlıyordu bana. Şu karşımdaki eski sandalyenin boş kalışı ne büyük bir acıydı bana. Şimdi o yara kabuk bağlamış bir çiçek açmıştı çoktan.
~~~~~~~~~~~~~~~~
Bu sırada Nazlı bana neşeli neşeli bakıyordu. Dalgın gözlerim onun gözleriyle odak noktasından kurtulmuştu. Seslenişi sessizliği bozarken:
"Baba?"
"Efendim kızım?"
Ellerini yanaklarıma koyup:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kartal🇹🇷⠀ ོ
Teen FictionSevme kızım beni. 'Ben askerim' toz toprak kokarım. Elini uzatsan silah gibi tutarım. Benim gözlerime bakma sana düşman gibi bakarım. Ben uyku nedir bilmem geceleri nöbet tutarım,gece gelme bana parola ister sorarım.Ben disko,dans bilmem yürüyüş kar...