4

6.7K 566 151
                                    

Koray gözlerini araladığında tatlı uyku hala yakasındaydı. Onu geri döndürmeye çalışıyordu. Birkaç defa daha kapandı gözü ama baktığı tavanın kendi evine ait olmadığını fark ettiğinde uykusundan sıyrıldı.

Tavan yüksek ve açıktı. Tahtalar yerine gerçek kaplama vardı. Gözü ileri doğru kaydığında kocaman avizeyi seçebildi. Kendi evinin oturma odası kadar kocaman olan odada yatıyordu.

Dün geceyi hatırlamaya çalıştı ama hafızası bulanıktı. Gül Bahçesi'ne gidişini anımsıyordu fakat burası orası değildi.

Doğrulduğunda kırmızı çarşaf üzerinden kayıp çıplak bedenini ortaya çıkardı. Açılan kapının sesiyle kendisine bakmadan önce kapıya döndü.

İçeri giren sarışın ile göz göze geldiğinde hafızası bir tuşa basılmış kadar ani bir şekilde dün geceyi gösterdi ona.

"Hassiktir." Dedi kırmızı dudakları, onu kaldıran elleri ve zevkten deli eden boynu hatırlarken.

Çarşafı üzerine çektiğinde hatırladığı şeylerin gerçek olmaması için yalvarıyordu.

"Ne yaptın lan sen bana?" Koray'ın dehşete düşmüş hali Yusuf'u güldürdü. Yatakta bırakılmış gibi çektiği çarşaf ve gözlerindeki bakış ne düşündüğünün ipucusunu veriyordu ama Yusuf bu ipucunu yakalayamadı. Koray'ın gördüğü hiçbir şeyi görmemişti o.

"Ne yapacağım be sana?" Dedi alayla. "Yardım ettik, teşekküre bak."

Koray'ın gözleri kendisine yaklaşan sarı oğlanda dün geceden bir iz aradı ama boynu eski süt beyazlığındaydı. Gördükleri gerçek olsa kendi izlerini görürdü orada. Dudaklarının darbeleri iz çıkmayacak kadar merhametli değildi.

"Neden çıplağım ben?" Dedi çarşafı bırakırken. Hala biraz rahatsız hissediyordu ama kendisini daha fazla küçük düşüremezdi.

Yusuf yatağın karşısındaki koltuğa oturduğunda gözleri Koray'ın bedeninde dolandı.

"Kustun." Dedi orada olması gereken gömleği hatırlarken. "Kendi kıyafetlerimi giydirecek halim yoktu." Sadece gömleği eksikti. Gereksiz büyütüyordu konuyu.

Yusuf'un gözleri, Koray ellerini saçlarına attığında, kıvırcık bukleleri karıştırarak düzelttiğinde, ayağa kalktığında ve kendine çeki düzen verdiğinde bir saniye bile ayrılmadı üzerinden.

Küçüklüğünden beri ne düşüncelerini ne de bakışlarını saklama gereği duymamıştı. Aklından geçen hiçbir şey önemsiz değildi. Sadece bir konuda fikirlerini insanlardan saklamıştı. O konuda da Koray fark etmese de ilk ipucunu dövüş sırasında ağzından kaçan sözüyle ikinci ipucunu ise bakışlarıyla vermişti.

"Koray Aslantaş..." Dedi Yusuf. Öne doğru eğilerek daha da yoğunlaştırdı bakışlarını. "Sana baktığım zaman edebiyat okuyan birini göremiyorum. Bilmesinler diye mi böylesin? Yoksa bu halini saklamak için okulda mı maske takıyorsun?"

"Her şeyimi öğrenmişsin aferin! Sikimin boyunu da söyle de rahat edelim sarı." Koray'ı çıldırtmanın keyfi ile kahkaha attı Yusuf.

"Ne sandın? Çok gizli olduğunu mu?" Bildiklerini öğrenmesi birkaç saat bile sürmemişti. Taşradakiler onu umursamadığı için araştırmamıştı. Okulu bilmedikleri, Koray'ın da ses çıkarmadığı belliydi.

"Gizlenmeye çalışmıyorum. Götü yiyen çıksın karşıma." Koray gördüğü dolaba doğru ilerleyip kapısını açtı. Eline gelen ilk gömleği üzerine geçirirken izin bile istemedi. Yusuf'a ait olan gömlek kollarını sıkıyordu ama umursamadı. Yusuf'un bakışları üzerindeyken daha fazla çıplak kalmak istemiyordu.

"Boyundan büyük konuşuyorsun Koray. Üniversite taşralıların harcı değil. Parasızlıktan yakınırlar ama akıllarını hırsızlık dışında bir şeye vererek yeteneklerine göre de giremezler oraya. Sen para veriyorsun, orası belli, nereden bulduğun da belli." Koray odanın diğer ucundaki aynaya yönelirken Yusuf'u duymazlıktan geliyordu.

"Kulüp bitti, yağmaladığınız arabaların içinde okulunu karşılayacak kadar para yok."

"Ee?" Dedi elleriyle kıvırcık saçlarını düzeltirken. "Ne yapacaksın sen mi karşılayacaksın? Sadede gel Altuk."

"Benim için çalışacaksın." Koray yüksek sesli bir kahkaha attı. Kahkahası buram buram aşağılama kokuyordu. Yusuf dediğinin olacağına inanmış olabilir miydi?

"Ne yapacağım? Arabanı mı süreceğim? Köpeğini mi gezdireceğim ya da işerken senin ufaklığı mı tutacağım?"

"O kadar kıymetli misin be!" Yusuf ayağa kalktığında umursanmamanın sinir vardı üzerinde. Koray ile arasındaki mesafeyi birkaç saniye de kapattı.

"Zaten kuklasın bari değsin. Paranın köpeği olmuş vicdanını köreltmişsin. Bunun nereye kadar gideceğini sanıyorsun? Mezun olup hayatını mı kurtaracaksın? Ya senden sonrakiler? Sikip bıraktığınız kasabanın geleceği ne olacak? Her boku içine sokup daha küçük yaştan bozduğunuz çocuklar? Yaşıtların? Onların senin gibi hayat kurtarmaya parası var mı?"

"Tatava yapma sarı!" Vicdanın bekçisi değildi karşısındaki. Koray sınırlarını bilir. Hak etmeyen kimseye zarar vermezdi. "Asıl senin ailen lan bu kasabayı siken! Madenleri işleten, çalışanını parasız bırakan kim? Evlerimizi elimizden alan kim amına koyayım?" İkisi de patlamaya hazır birer bomba gibiydi o an. Aralarındaki birkaç santim her an kapanabilir, yumruklar her an buluşabilirdi.

"Düzelteceğim." Dedi Yusuf. Ailesi ya da akrabaları gibi değildi.

"Prense bak be! Ne kadar da erdemli! Bizim bu laflara karnımız tok paşam. Vereceğin üç kuruş için yıllarımızı çalarsın sen. Şimdi gelmiş doğru adam pozları kesme bana. Kömür'ün iyiliğini düşünüyorsan gölge etme siktir git buradan."

"Gitmiyorum lan! Benim de evim burası."

"Şimdiye kadar neredeydin?"

"Cehennemin dibinde! Sana ne be? Şimdi buradayım. Senin gibi pisliklerden temizleyeceğim burayı. Ya yanıma gelirsin ya da ayağımın altında ezilirsin." Sözde ikna edecekti Koray'ı fakat ettiği sözler delirtmişti onu. Diğerleri gibi değildi Yusuf.

"Beni yanında anca rüyanda görürsün." Koray arkasını dönerek çıktı kapıdan. Ne burada kalmak ne de sarışını görmek istiyordu. Sahte iyiliği de iki kuruş paraya da ihtiyaç duymuyordu.

Bir Küçük Günahkar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin