Buz mavisi gözler eski çalışma odasında gezinirken düşünceliydi. Baktığı her yerde anılarını ve kırmızı koltuğa oturmuş olan abisini görüyordu.
Toprağın altına gireli yarım yıl kadar olmuştu ama kırmızı koltuktaki izi silinmiyordu Nedim Altukoğlu'nun. Hakketmediği koltuğa vedası da hastalık yüzünden olmuştu.
Yıllardır malikaneye ayak basmamış olan Nazım kibirle bakıyordu o koltuğa. Abisi Nedim'i, tüm lafları ve aşağılamaları ile hatırlıyordu. Yine de ettiği tüm laflara rağmen artık burada değildi. Nazım getirmişti onun sonunu. Şimdi ise yeğeni için tekrar gelmişti malikaneye.
Altuk yıllardır onun kontrolündeydi ama hasta abisinin ölümü varlığını bile unuttuğu yeğenini geri getirmişti.
"Efendim." Dedi beyaz saçlı uşak. "Yusuf Bey gelemeyecek. Sizi daha fazla bekletmeyelim." Nazım'ın kaşı sorgularcasına kalktığında adam korkuyla sürdürdü konuşmasını. "Merkez'de okulla çok meşgul olduğu için gelemeyeceğini söyledi ve size saygılarını iletti efendim. En kısa sürede..." Adam elini kaldırarak durdurdu uşağı. Anlayacağını anlamıştı.
Ona bakmaya tenezzül bile etmeden odadan ayrıldı. Gözlerini evde dolandırma gereği duymadı da. Sonuçta Yusuf'un gelmesiyle sık sık zaman geçirecekti burada. Hasretini giderecek yeteri kadar zamanı olurdu.
Yiğenini tanımıyordu ama büroda edilen laflar kulağına gelmişti. Özellikle ağzı torba kadar gevşek olan amir onunla katıldığı operasyonu ballandıra ballandıra anlatmıştı.
Kasaba ve madenler için planları vardı yeni yetmenin. Nazım söylenenleri düşündükçe gülümsedi. Yusuf'un babası da bu sözleri ederdi. İşçilere verilmesi gereken haklar, tapular ve para... Ölüm döşeğinde bunları sayıklamıştı. Atmış yıl sıkılmadan soyduğu insanlara son iki yılda acımıştı. Şimdi züppe oğlu buraya gelip onun istediğini mi gerçekleştirecekti?
Abisinin hasta olduğu iki yılda yönetimi eline alan amcası varken söz edebilecek kadar değerli sanıyordu kendisini.
Arabaya binmesinin ardından şoför sürmeye başladı. Nazım son bir bakış attı çocukluğunu geçirdiği malikaneye. Abisi Nedim'e bir tek burayı bırakmıştı. Yusuf uslu durmazsa malikaneyi bile elinden alırdı.
*
Koray iki hafta boyunca sessizce izledi Yusuf'u. Okula geldiği günkü sinir bozucu bakışları ve zorlamaları yoktu Yusuf'un yüzünde. Koray'a doğru bakmıyordu bile.
İstediği olmuştu. Onu korkutmuştu ama suçlu hissediyordu Koray. Başka şekilde geri bassa sevinir önüne bakardı ama şimdi sessizce derslere gidip gelen oğlanı gördükçe pişmanlık duyuyordu. Birkaç saniye geç kalsa ölmüş olurdu. Yaptığı onca şeye rağmen gururuna yedirememiş özür bile dilememişti.
Düşünceler içindeki gözleri Yusuf'a kaydı. Bu, onu araştırma yapmak için geldiği kütüphanede ilk görüşü değildi. Sık sık burada kitap okuduğuna şahit olmuştu. Daha geleli iki hafta olmuştu. Herkes ilgiyle bakıyordu ona. O ise gözlerini kitaplardan ayırmıyordu. Koray bu halini gördükçe yeni yeni anlıyordu dikkatleri çekmek için çaba harcamadığını.
Ayağa kalktığında ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyordu. Sadece bir şey yapmalıydı. Yusuf tekrardan nefret etmeliydi ondan. Kavga etmeye aşağılanmaya bile razıydı. Sadece katil damgası yemek istemiyordu. O şekil bir nefreti istemiyordu. Birini öldürecek bir insan değildi Koray.
Yusuf'un yanındaki sandalyeyi çekip oturduğunda gözleri karşısındaki raftaydı. Hiçbir zaman çekingen bir çocuk olmamıştı. Kalbinden geçen her şey dudaklarındaydı.
"Konuşmamız lazım." Yusuf gözlerini yavaşça kaldırdı kitabından. Bakışları birkaç saniye Koray'ın üzerinde dolandı ama bir şey söylemeden kitabına geri döndü.
Koray aldığı nefesi sesli bir şekilde vererek ona döndü. Dudaklarına gelen özür bir türlü çıkarmıyordu.
"Bir şey demeyecek misin?"
"Gereken her şeyi o akşam söyledim." Dedi Yusuf. Üstten konuşma tonu geri dönmüştü sesine. Koray nefret ediyordu bu tondan. Aşağılanmış hissediyordu karşısında.
"Yeteri kadar iyi söyleyememişsin ki geri döndüm." Yusuf damarına basmış sayılmazdı. Sadece dokunmuştu ama hemen tavus kuşu gibi kabarmıştı Koray. Sadece ses tonu bile Koray'ı çıldırtmaya yetiyordu.
"Sesim çıkmasaydı daha iyi anlatırdım derdimi değil mi? Mesela bir daha asla sesim çıkmasa, gölde çürüsem, geberip gitsem!" Kitabını kapatarak Koray'a döndü. Şimdi Yusuf da öfkelenmişti.
"Abartma lan! Amacım o değildi. Sadece..." Nefes alarak kendine düşünme süresi yarattı fakat cümleyi bir türlü tamamlayamadı. Yusuf'un tek kaşı kalktı fakat Koray devam edemedi. O bunu neden yaptığını bilmiyordu ama Yusuf biliyordu.
Öne doğru eğilerek Koray'a yaklaştı. Sesini kısarak konuşmaya devam etti. Diğerleri duymasın diye yapmıştı bu hamlesini.
"Amacın seni görmemdi. Korkmam, geri çekilmemdi. Elinin uzunluğunu yapabilecekleri göstermek istedin. Oysaki ben seni hiçbir zaman küçük görmemiştim ki. Neler yapabileceğini bildiğim için seni kendi tarafımda istiyorum." Koray sessiz kalırken o devam etti. "Seni ilk gördüğümde okumak zor sandım ama şimdi ne kadar basit olduğunu görüyorum. Önce yapıyor sonra düşünüyorsun. Salaksın Koray." Koray ağzını açtı ama gelen sözleri yuttu. Yusuf'un dediğini bir saniye sonra kanıtlamayacaktı.
"Ama cesursun." Dedi Yusuf tekrardan geri yaslanırken. "Belki hatanı anlayacak kadar zeki de..." Cümlenin sonunu beklentiyle uzattı. Koray burada özür dilemesi gerektiğini biliyordu. Aşağılanmıştı. Kuyruğunu dik tutması gerekiyordu. Kavga çıkarması, esip gürlemesi lazımdı fakat bunların hiçbirini yapmadı. İki hafta önce bugün sarı oğlanı suda ararken hissettiği duygular o kadar tazeydi ki. Hatalı olduğunu biliyordu. Bu sefer bükemediği bileği öpmek zorundaydı.
"Tamam amına koyayım, yaptık bir salaklık." Yusuf gözlerini kısarak ona baktığında Yusuf'un beklediği cümlenin az önce ettiği cümle olmadığını anladı. Sonunda dili çözülerek "Özür dilerim sarı." Dedi gözlerini Yusuf'tan kaçırırak. Zevkle parlayan kara gözlere bakmak istemedi.
"Duyamadım?" Sesinden bile gülümsediğinde belliydi.
"O kadar da değil!" Ayağa kalkıp masayı terk ederken incinmiş gururunu görmezden gelmeye çalıştı.
Yusuf kitabına dönerken gülümsüyordu. Birinci özrü söylemiş olması bile yeterdi onun için.
Koray kendi sırasına oturduğunda kafasını kitabına gömdü ve kara gözler üzerinden ayrılana kadar kaldırmadı. Rahatlamış hissediyordu. Nefret taşımak için oldukça ağır bir yüktü. Bütün hayatı boyunca taşımıştı bu yükü. Her zaman bir başkasından nefret etmişti ama şimdi Yusuf'tan nefret etmek istemiyordu. Edecekse bile buna değmesini istiyordu. Gerçekten kaşındığı zaman nefret edecekti ondan.
Masasına koyulan kitapla birlikte gözleri kitabı tutan ele oradan da sahibine kaydı.
"Okursun." Dedi Yusuf. Kitabı bırakıp kütüphanenin çıkışına yöneldi. Koray o gidene kadar ardından baktı. Gözleri kitaba döndüğünde Shakespeare yazısını gördü fakat kitap bilinen ismiyle Romeo ve Juliet değildi. Juliet isminin üzeri karalanmış ve altına Julio yazılmıştı.
Romeo ve Juliet'i çok severim. Koray'ın aksine Shakespeare'le aram da var. :)
Sizin favori yazarlarınız kimler?
![](https://img.wattpad.com/cover/245299444-288-k660412.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Günahkar
Ficção GeralKavgalı olduğu oğlan şehrin en köklü ailesinin oğluydu. Babasının mirası olan kasabayı günahlarından arındırmak isteyen beyefendi ile günahın kendisi olan suçlunun hikayesi.