Koşuyorum, uçsuz bucaksız bir ormanda koşuyorum.
Buraya nasıl geldim, burada ne yapıyorum hiçbir fikrim yok!
Ama bir şeyden kaçıyorum.
Birden hava karardı ve uğursuz bir gök gürültüsü yankılandı gökyüzünde. İliklerime kadar titrediğimi ve korktuğu...
"Jack, ben bir Emilie'nin yanına uğrayıp oradan eve geçeceğim. Sonra görüşürüz."
"Tamam dostum, görüşürüz."
Jack'e cevap vermeyip bardan dışarıya çıktım. Soğuk hava beni karşılarken içerideki ter ve alkol kokusunun ağırlığını temiz havayı soluyunca anlamıştım.
İçime derin bir nefes çekip barın sağ tarafındaki park alanında duran siyah aracıma binip emniyet kemerimi taktıktan sonra asfalt yolda ilerlemeye başladım.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Emilie'nin geleceğimden haberi yoktu. Ama sorun olacağını düşünmüyordum.
Her ne kadar sürprizleri sevmesede bir kereden bir şey olmazdı sanırım.
Yarım saat sonra emilie'nin evine geldiğimde arabayı evin önüne park ettim. Araçtan inip evin önüne geldiğimde kapının yanında duran zile bastım. Kapının açılmasını beklerken bir yandan ayağımla ritim tutuyordum.
"Ah! Nerede kaldı bu kız?"
Zile bir kere daha basmak için elimi kaldırmıştım ki kapı açıldı. Gördüğüm yabancı yüz ile elim havada asılı kaldı.
"Buyurun kime bakmıştınız?"
Karşımdakinin sorusuna cevap vermeyip havada asılı kalan elimi indirdim ve kaşlarımı çattım. "Sende kimsin? Emilie nerede?"