"Şimdi ne yapacağız?"
Kapını tekrar şiddetli bir şekilde sarsılması ile ayağa kalkarken bakışlarımı yaşlı büyücüye döndürdüm.
Hızlı bir şekilde önüme gelerek elime kitabı tutuşturdu ve burukça gülümsedi. "Bu kitapta bütün bilgiler var ve hepsi doğru. Şimdi seni görmeden önce gitmeniz lazım. Melezin senin olduğundan kesin olarak haberleri yok. Ve haberlerinin olmaması lazım. Yoksa bu senin için felaket olur. Şimdi gidin, kapı daha fazla dayanmaz."
Korku ve üzüntü ile gözlerim tekrar dolmaya başladı. "Hayır, olmaz. Askerlerin sadece iki kişi olduğunu gördük, biz ikimiz onları etkisiz hâle getireb-"
Koluma dokunarak lafımı böldü. "Emin ol şuan dışarıda iki askerden fazlası var. Senin burada olduğundan emin değiller, kendini gösterirsen kimliğin doğrulanmış olur. Ve bu sefer iki asker değil bir düzine asker peşine takılır. Lütfen şimdi gidin, umarım tekrar görüşürüz. "
Artık gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Bir insan şuan benim yüzümden zarar görecekti. Hele ki bu kişi annemi kızı gibi gören kişi...
"Tekrar görüşeceğiz, emin olabilirsiniz. Her şey için teşekkür ederiz." Diyerek gülümsedim.
Yaşlı büyücüde aynı şekilde gülümsedikten sonra marco ile birlikte hızla salonun sağ tarafında ve kitaplığın yanında olan küçük odaya girdik.
Marco kapıyı kapatırken hızla odanın ucundaki pencerenin önüne giderek pencereyi yukarı kaldırdım. Kitabı marcoya verdikten sonra sağ bacağımı camdan dışarıya uzatarak kendimi dışarıya attım. Arkama dönüp marcodan kitabı alırken ön taraftan gelen seslere odaklandım.
"Efendim, büyücü öldü."
"Nasıl olur? Ona ihtiyacımız vardı!"
"Biliyorum efendim. Ama dürüstlük iksirini içirtmeye çalışınca kendini öldürdü."
Donmuş bir şekilde konuşmaları dinlerken kafamın içinde tek bir cümle dolaşıyordu. Ölüm. Geri dönüşü olmayan bir yok oluş. Bir insan benim yüzümden ölmüştü. Benim yüzümden.
Bunun ağırlığı altında nasıl yaşardım? Keşke orada kalıp ona yardım etseydik. Keşke buraya hiç gelmemiş olsaydık.
Keşke...
Ne çok keşkem olmuştu bir günde. Ve bu daha başlangıç gibi duruyordu.
Koluma dokunan eller ile irkilirken dolan gözlerimi kırpıştırdım ve marcoya baktım. Gözlerimi kırpıştırmam ile gözlerimden yaşlar akarken yüzüme değen sıcak parmaklar ile zorlukla gözlerimi parmakların sahibine çıkardım.
"Sakin olmalısın güzelim. Biraz daha dayan lütfen. Buradan uzaklaşmamız gerekiyor."
Söylediklerini algılayamazken kendi kendime mırıldandım. "Be-benim yüzümden ö-öldü."
Gözlerinden acı ifadesi geçerken bir şey söylemeden beni kucağına aldı ve vampir hızıyla koşmaya başladı.
Sert esen rüzgar göz yaşlarımı kurutsada yerine hızla yenileri ekleniyordu. Bitkin bir şekilde kafamı omzuna yasladım ve elimle ağzımı kapatarak kaçan hıçkırığı tutmaya çalıştım.
Nasıl lanetli bir insandım ki insanların hayatına hep bir bela musallat ediyordum. Herkes benim yüzümden bir şeylerle uğraşmak zorunda kalıyor, benim yüzümden tehlike içinde yaşıyorlardı. Artık tamamen kendimi bir fazlalık olarak görüyordum.
Arabanın yanına geldiğimizde beni kucağından indirmeden arabaya bindirip kemerimi taktıktan sonra hızla kendi tarafına geçerek arabaya bindi ve hızla sürmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ÇİÇEĞİ
FantasíaKoşuyorum, uçsuz bucaksız bir ormanda koşuyorum. Buraya nasıl geldim, burada ne yapıyorum hiçbir fikrim yok! Ama bir şeyden kaçıyorum. Birden hava karardı ve uğursuz bir gök gürültüsü yankılandı gökyüzünde. İliklerime kadar titrediğimi ve korktuğu...