Cumartesi sabahına enerjik bir şekilde -ki bu büyük ihtimalle kan sayesinde- uyanmıştım. İlk işim elimi yüzümü yıkamak, dişlerimi fırçalamak gibi rutin işlerim oldu. Daha sonra üzerimi giyinmek üzere dolabımın karşısına geçerek bir süre dolabımla bakıştım.
Nereye mi gidiyordum?
Dün Marco'yla okul mevzusunu konuştuktan sonra hız gücümü ve zihin kontrol gücümü kullanmayı öğrenemediğim için bana öğreteceğini söylemişti. Bugün de bunun için anlaşmıştık.
Gökyüzü yine gri bulutlar ile kaplıydı ve hava hasta edecek kadar olmasada üşütecek kadar soğuk duruyordu. Geçen seferin aksine kısa kollu ve şort yerine uzun kollu siyah bir sweat ve siyah bir tayt alarak üzerime geçirdim.
Üzerimi giydikten sonra makyaj masamın karşısına geçerek rimel sürdükten sonra çilekli dudak parlatıcımı sürdüm. Saçlarımı salık bırakmaya karar vererek sadece taramakla yetindim. Yatağımıda topladıktan sonra telefonumu alarak odadan çıktım. Merdivenleri inerken telefonumun tuş kilidine basarak ekranda yazan saate baktım. Uyandığımda sat 10.20'ydi şu an ise 10.32 olmuştu.
Marco ile saat 11'de buluşmak için anlaşmıştık. Yaklaşık olarak yarım saatim vardı. Hâlâ bir yanım insan olduğu için karnım çoktan zil çalmaya başlamıştı bile. Bu yüzden mutfağa giderek buz dolabına şöyle bir baktıktan sonra kahvaltılıkları es geçerek süt kutusunu aldım ve tezgaha koydum. Dolaptan bir kase alarak içine mısır gevreği ve sütü koyduktan sonra işte, kahvaltım hazırdı. Çekmeceden bir kaşık alarak masaya geçtim ve düşünceler eşliğinde yemeğe başladım.
Ne düşündüğüme gelecek olursak... Elbette ki annemi düşünüyordum. Daha çok istemiş olduğu şeyi. Hâlâ bir karar veya cevap verebilmiş değildim. Dün Marco'yla konuştuktan sonra eve gelmiş ve annemden kaçarcasına odama çıkmıştım. Bütün gün de odada kalıp yaşlı büyücünün bana vermiş olduğu büyü kitabını incelemiştim. Yeni büyüler ve bilgiler öğrenmiştim.
Bugün ise cumartesi olduğu için annem evdeydi ama şu ana kadar sesini duymamış veya onu görmemiştim. Merak etmeye başlamıştım. Normalde bu saate kadar uyanır kahvaltı hazırlardı ve beni çağırırdı. Kaçırılma olayından sonra başına bir şey geldiğini düşünerek hızla telefonumu elime aldım ve rehbere girerek annemi aradım.
Çalıyor... Çalıyor... Ama açmıyor! Umarım başına bir şey gelmemiştir. Umarım yine benim yüzümden ona zarar gelmemiştir...
Arama tam sonlandırılmak üzereydi ki aramayı yanıtlaması ile içimdeki sıkıntı anında yok olup gitti.
"Anne, neredesin sen? Sana bir şey oldu diye ödüm koptu burada!"
"Korkmana gerek yok canım, bir arkadaşıma ziyarete geldim. Buz dolabının üzerine not bırakmıştım ama görmedin sanırım."
Ah! Düşüncelerim yüzümden gözüm bir şey görmez olmuştu!
İçimdeki baskı azalırken rahatlıkla bir nefes verdim. "Hayır, görmedim. Sen ne zaman gelirsin?"
"Birkaç saat daha buradayım canım."
"Tamam o zaman, size iyi eğlenceler. Dikkat et lütfen. "
"Ederim canım. Görüşürüz. "
Cevap vermeyerek aramayı sonlandırdım ve rahat bir şekilde kahvaltımı yemeğe devam ettim. Beş-on dakika sonunda mutfakta işim bittiğinde ne yapacağımı düşünüyordum. Marco ile çalışmaya başlamamıza daha vardı ama sanırım erken başlasak bir şey olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ÇİÇEĞİ
FantasyKoşuyorum, uçsuz bucaksız bir ormanda koşuyorum. Buraya nasıl geldim, burada ne yapıyorum hiçbir fikrim yok! Ama bir şeyden kaçıyorum. Birden hava karardı ve uğursuz bir gök gürültüsü yankılandı gökyüzünde. İliklerime kadar titrediğimi ve korktuğu...