Şu anı yaşamaktansa yataklara düşmek ödüldü.

322 49 1
                                    

Yağmur kendini kötü hissettiği için yataktan çıkamamıştı. Oysa bu gün önemli iki görüşmesi vardı. Gitmekle kalmak arasında kararsız kaldığında gitsede kendini işe veremeyeceğinin farkına varıp başını yastığa geri bıraktı.  Dün odasındaki klima bozulunca sıcaktan şikayet edip soğuk içeceklerden medet ummuştu. Bugünde cefasını çekiyordu. Gece bir kaç kez kusmuş ve halsiz kalmıştı. Hal böyle olunca da yorgunluk uykusuzluk midesinde ağrı varken sanki çektikleri az gibi birde baş ağrısı peydah olmuştu. 

Parmaklarını alnında sertçe gezdirdi. İnsanın saç dipleri ağrır mı ağrıyordu. Hemde zonkluyordu...

Böyle yatarak iyileşeceği yoktu. Kalktı ve üzerini değiştirdi. Telefonla sekreteri Eda yı arayıp bugün kendisini beklememesini acil birkaç dosyayı mail olarak kendisine göndermesini istedi. Dosyaları evde inceleyecek böylelikle de zaman kazanmış olacaktı. 

O uğursuz günün üzerinden yedi gün geçmişti. Bazılarına göre kısa bir süre iken kendisi için zaman kavramını yitirmiş işkencesi geçmek bilmiyordu. Hala evli oldukları içinde geçecek gibi görünmüyordu. 

Kapıdan girdiği her an karşılaşacaklar ve yeni bir tartışmanın fitilini alevleyecekler diye huzursuzdu. Bilançoyu belirlemek için bir araya geldikleri günden beri Demirin gözünde nasıl gördüğü artık umurunda değildi.  Umurunda olan kendisinin onu nasıl gördüğüydü. 

Buz tutmuş bir ruhu eritmek gibi bir düşüncesi yoktu. İsterse herşeyi anlatır ve aralarındaki gerginliğe son noktayı koyabilirdi. Denemişti... Karşılığında uzattığı barış çubuğunu kırıp atmıştı. Bundan sonra çabalamak gibi bir niyeti yoktu. Çabalarını sonuçsuz bırakıp kendisini yok saymasına alışmıştı.

Alışamadığı kendisine söylediği korkunç sözlerdi. Saate baktı ve gittiğini düşünerek odasından çıktı.

Demir, sabahları üzerini değiştirmek için eve geliyor çoğu zaman fırsatçı karısının yüzünü görmemek için  gidene kadar odasında oyalanıyordu. Otel odasında kalmaktan sıkılmıştı. Zaten her sabah gelgit zor oluyordu.  Bir süre daha böyle idare edebilirdi ama kesin çözüme ihtiyacı vardı. Burdada kalamazdı. Kalırsa diline hakim olması zordu. 

Hamileydi ve yakında karnı büyüyecekti. Zaman ilerlemeden bir çare bulması gerekiyordu. İşinin zor olacağının farkındaydı. Annesi ile ne zaman görüşse Yağmur'u soruyor gelinimizi özledik diyerek elini kolunu bağlıyordu. Kısa bir sürede kendisini sevdirmesine şaşırmıyordu. Çok iyi rol yapıyor insanların gözünü boyamayı iyi biliyordu. Aptallığı en büyük kanıtıyken başka söze gerek varmıydı.

Kendisini bekleyen sürprizden habersiz odasından çıkıp mutfağa bir şeyler yemek ve ilaç almak için girdiğinde maalesef kocasını kendine kahve yaparken buldu.  Karşısındaki adamı görmezden gelmeye çalıştı. O cüsseyle nasıl olacaksa… Açlıktan midesi kazınıyordu. Ama onunla aynı yerde daha fazla kalmak istemediğinden buzdolabını açıp içinden ağrı kesici aldı. İzlediğini hissetti. Umrunda değilmiş gibi bir ifade takındı. Aç karnına ilaç almak tehlikeliydi. Ya Demirle aynı ortamda kalmayı kabul edecekti yada ilacı alıp mutfaktan bir an önce çıkacaktı.

Bardağa su doldururken bir ilaca bir karşısındaki adama baktı. Her ne olacaksa diyerek ilacı ağzına atıp bardaktaki sudan bir kaç yudum içti.

Meraklı gözlerle hala genç kıza bakıyordu. Nasıl bu kadar düşüncesiz davrandığına anlam veremedi. Babakışlarını karısının üzerinden ayırmadı. Bunu bilinçli mi yoksa bilinçsiz mi yaptığını merak etti.  

Yağmurda kaşlarını indirip buz gibi bir ifadeyle Demirin üzerinde yoğunlaştı. İkisi de tek kelime etmeden bir birbirine bakmaya başladılar. Aralarında bir  iddia varda kim önce konuşursa o kaybedecekti. Sonunda Demir dayanamayıp” İlaç bebeği kötü etkilemez mi?” diye sordu. 

Yağmur küçükte olsa güldü. Alay eder gibi… Komik olmayan ama komik bir şer duymuş gibi…  “Sonunda konuşmaya karar vermen ne güzel.” Diyerek gözlerini devirdi.

Sert bir dille “Konuştuysam seni merak ettiğim için değil. Bebek için iyi olmayacağını düşündüğümden soruyordum.”

“Şu anda seninle konuşacak yada tartışacak dermanım yok.“ bunu söylerken bile ayakta zor duruyordu mutfaktan çıkıp parmaklıklara tutunarak merdivenleri tırmanıp kocaman bir yalan deryasında boğulduğunu hissetti. Buna sebep olan Cenk ve babasına olan kızgınlığını Demir’den çıkartıyordu. Biliyordu ki onunda duyduklarını hazmetmesi zordu ama söylediği sözler  gururuna dokunmuştu ve af edemiyordu. En baştan konuşmayı deneseydi kendi de sinirlenip canı yansın diye susmayı düşünmeyecekti. Odasına girince çelik kapının hızla çarpıldığını duydu. İçinden hiç gelmese diye geçirdi. İlaç etkisini göstermeden aşağı inip bir şeyler yemesi gerekiyordu. Bulunduğu durum içler acısıydı. Oysa evlenme teklifini ettiğinde herşeyin iyi olacağını düşünüp kendini nasılda kandırmıştı. Daha ne kadar dayanabileceğini bilemiyordu, durumları gittikçe daha kötüye gidiyordu.  

Yağmur yatağının üzerindeki laptopun ekranını kapatıp başucuna bıraktı. Evde yalnızdı ve en kısa zamanda yatılı birini bulmalıydı daha fazla yalnız kalamayacağını  hissediyordu. Başını yastığa koyunca kafasının içindeki düşüncelerle tedirgin oldu. Kendine sürekli korkmadığını söylüyordu ama deli gibi korkuyordu ve yalnız kalmaya alışık değildi. Aklında oluşan düşüncelerle yastığına sarılıp gözleri kapanana kadar yaşadıklarını düşündü.

Akşam olmuştu yataktan çıkmayı hiç istemese de biraz olsun kendini toplamıştı. İlaç alması için bir şeyler yemesi gerekiyordu. Evde bir çalışan olsaydı şimdi yiyecek bir şeyleri dert etmek gibi durumu kalmayacaktı.  

Saat 20: 15 gösteriyordu. Salonda televizyonun karşısında tek başına oturup etrafa göz attı. Denizin varlığına ihtiyaç duydu...  Biraz daha yalnız kalırsa kafayı yiyecekti, yanağından istemsizce dökülen yaşı yok sayıp sehpanın üzerindeki küçük boy bir pizzayı yemeye çalıştı. Tabi biraz iştahı olsaydı.. Lokmalar resmen boğazına dizilmişti. Yemekle olan savaşında pes edip ilacını alarak odasına girip sıcak bir duş aldı ve kendini tekrar sıcak yatağına bıraktı. 

Sabahın ışıklarıyla gözünü açtığında karnının guruldadığını duydu. Gece kendini bir kaç kere banyoya zor attı ve şu anda boş olan midesi açım diye isyan ediyordu.  Yavaşça yataktan kalktı ve üzerine gri yüzücü atleti ve altına da siyah bir tayt giyip aşağı indi. Şirkette bugün fazla işi yoktu. Birkaç görüşme dışında.. Onlarıda Cenke postalamıştı. Son günlerde yaşadıkları onun sayesindeydi. Fazlasıyla başını ağrıtmıştı. Birazda onun başının ağrımasında sakınca yoktu.

İki gün üst üste aynı görüntü iyileşmekte olan ruhuna darbe üstüne darbe indiriyordu. Umarım üçüncüsü olmaz diye iç cekti. Demir mutfak masasında elinde kahveyle kendisine bakıyordu. ‘Şu anı yaşamaktansa yataklara düşmek ödül.‘ diye geçirirken Demir’in aşağıdan yukarıya doğru kendisini süzdüğünü görünce ister istemez yüzünün yandığını hissetti. İçinde kafasına bir şeyler  fırlatma isteği oluştu.

BANA KAL DE (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin