Biraz tebessüm etse ölür sanki odun.

565 56 3
                                    

Yerden başını kaldırdığı sırada bir çift siyah erkek ayakkabısı görüş alanındaydı. Gözlerine inanamaz iken çok değil bir kaç saniye önce gününün daha fazla nasıl berbat olacağı hakkında düşünceler içindeydi. Tek istediği yalnız kalabileceği bir yer iken şimdi utanç içinde parkelerin üzerinde trajikomik bir durum sergiliyordu. Bulunduğu duruma isyan ederken başını kaldırdığında yerin yedi kat altında olmayı diledi. Misafirlerden birisi tam karşısında duruyordu.   

Gözlerine dolan yaşın akmaması için dua etti. Yere düştüm diye küçük bir çocuk gibi ağladığını düşünülmesine dayanamazdı. Sonuçta kazaydı ve herkesin başına gelebilirdi. Bu hallere düşmesinin tek sebebi Cenkti. İçini saran öfke katlanarak arttı onun yüzünden bunlar başına gelmişti. 

Kollarından güç alarak toparlandı. Derin bir nefes aldı ve eteğini ayakkabısının kopçasından kurtardığında oturur durumdaydı. Başını kaldırmaya çekinsede yaşayacağı utançtan kaçmanın bir yolu yoktu. Oysa bütün çabası bir rezillik çıkmadan evine dönmekti. Toparlanmasını söyleyen iç sesine uyarak yere düşen kendi değil gibi bir ifade takındı. Her ne kadar istemesede ayakkabıların sahibi olan uzun boylu adamı görmek için bakışlarını yukarı çevirdi.

İnşallah kim olduğumu bilmiyordur diye geçirdiğinde yanaklarında kırmızının bütün tonlarını görmek mümkündü. Rezil olduğunu düşünerek ayakkabıların sahibine baktığında kendini bir film sahnesinde hissetti. Ama o filmlerde zor durumda olan bayanlara yardımcı olan erkekler güler yüzlü ve centilmen olurdu. Şu anda yüzünü bile görmekte zorlandığı adamın aklından geçen hiç bir özelliği taşımadığı ortadaydı. Duruşu duvarı andırırken ufak bir yardım belirtiside göstermiyordu. Buda düşüncelerinde haklı olduğunu kanıtlar nitelikte idi.

Yüzünde mahcup bir ifadeyle dudağının kenarını dişlediğinde genç adamın yüzü görüş alanına girdi. Tahminen 30 larında olan adam yakışıklı birine benziyordu. Ama insanların geri dur diyeceği kadar da sert bir duruş sergiliyordu. Düşüncelerini sesli olarak dile getirmiş  gibi soğuk bir tavırla elini uzattığını gördüğünde gözlerini yumup ‘Biraz tebessüm etse ölür sanki odun.’ diye içinden söylendi. Zaten utanç içindeydi en azından yaşadığı talihsizliği hareketleri ile biraz olsun yumuşatmayı deneye bilirdi. Tavırlarının daha da gerilmesine neden olduğunu bilse yine aynı ifadeyi sergileyip sergilemeyeceğini merak etti. Centilmenliğin anlamından habersiz birinin başkalarının duygularına önem vereceğinden emin değildi. 

Allahtan karşısındaki adamı tanımıyordu. Tanıyor olsaydı bir çift sözü vardı. Yinede içinden 'Elin odunundan ne bekliyorsun ki, Allah yakınlarına sabır versin.' diye geçirmesine engel değildi. İç sesine kapılmış söylenirken yanından hızla kaçtığı diğer odunun sesini duydu. O anda hissettiği öfkeyle dakikalar önce tırnaklarını kollarına geçirmekten kaçınırken şimdi yakışıklı suratına kalıcı izler bırakmak istedi. Böylece büyük egosunun birazını almış olacaktı. Tek sorun yapmak istedikleri daha büyük bir utanca yol açacaktı.  Gözlerini kapatıp ağlasa mı... Yoksa gülse mi bilemedi. Aklından geçen tek düşüne  'Allahım tek tek gönder.' Oldu.

Bulunduğu durumdan dolayı gözleri doldu ağlamak üzereydi  ama tam tersi bir tepki ile gülmeye başladı. Bir an delirdiğini bile düşündü iki ayrı duyguyu aynı anda yaşıyordu. Durumu kendini korkuturken iki adamında meraklı bakışlarını üzerinde hissetti. Onlarda kesin kendisiyle aynı fikirdeydiler. Delirdiğini düşünüyor olduklarına emindi.

Cenk sert bir dille “Senin yardımına ihtiyaç yok. Bayana ben yardım ederim.” Dediği sırada bir kaç adımda  yanına gelip elini uzattı. İki adam bir birine sertçe bakarken kalkması için uzatılan ellere bakıp iç çekti. ‘Yardım etmek bu kadar mı zor. Şu an bile kendi egolarını düşünüyorlar, yere düşüp utanç içinde kalan benim.’  Diyerek yaşadığı çaresizliğe isyan etti.

Yağmur daha kim olduğunu bilmediği adamla  bakışları karşılaştığında yardım ederse harcadığı eforun değip değmeyeceğini düşünür bir ifade sergilediğini hissetti. Kaşının biri hafif alayla yukarı kalktığında umursamaz tavrı ile arkasını dönüp gidecekmiş gibi bir ifade sergilediğinde uzattığı eli geri çekemeyecek kadar da sağlam bir duruşa sahip ti. 

İkisinin de eli havada duruyordu. Eğer Cenk'ten yardım alırsa peşini bırakmayıp soru yağmuruna tutacaktı. Zaten kaçma amacı da verecek bir cevabının olmaması değil miydi. Diğer adamı ise hiç tanımıyordu. Kendisi de kalkıp  kimseye ihtiyacı olmadığını gösterecek kadar aklı yerindeydi. Ama bütün yaşadıklarına sebep Cenk’e iyi bir ders vermesi gerektiğini düşündü. Gönülsüzde olsa yabancıya elini uzattı ve yardım etmesine izin verdi.

Adamın suratının tersine elleri sıcak ve duruşu gibi güçlüydü. Ayağa kalktığında bir anlığına gözleri birbirini buldu. Daha önce hiç kimsede görmediği mavinin en güzel tonunun karşısındaki adamın gözlerinde olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Garip bir şekilde içini huzur sardı. Bu kadar soğuk birisini gözlerinde sıcaklık nasıl olabilir diye düşünmekten kendini alamadı. Daha fazla yüzüne bakmaya cesaret edemedi yabancının. Misafirlerin çoğunu tanıdığını düşünüyordu peki bu adam kimdi. İlk defa gördüğü adamın kim olduğunu merak etti. Adını sormak istese de Cenk’in kendine bakışlarından kaçmak için düşündüklerinden anında  vazgeçti. 

“Te..... teşekkür ederim.” Derken karşısındaki adam sadece kafasını sallayarak cevap verdi. 

Ayağa kalktığından beri Cenk'in sinirli bir halde kendisine baktığını biliyordu. Egosu büyük yara almıştı, sonuçta dünya sadece kendi etrafında dönmüyordu. Umursamazca  gözlerini kaçırdı. Ama Cenkin pes etmeye niyeti yoktu. Bir anda belinde hissettiği elle gözleri kocaman oldu. “Bu adamın derdi ney.’ diye iç  geçirdi. 26 altı yaşındaydı ve hala çocuk gibi davranıyordu. Babasının parasıyla dünyayı kendi etrafında döndüğünü sanan egoist herifin tekiydi. Güç gösterisi yapmaya bayılır bunun içinde statü olarak kendinden aşağıda çalışanlara  emirler yağdırarak egosunu beslerdi. Evine ekmek götürme mecburiyetinde ki insanların gönülsüz hürmetleri sayesinde kendini bir şey sanıyordu. Böyle bir adamla hayatını birleştirmek şöyle dursun ortak olmak bile istemezdi. Ama maalesef bunun kararını veren kişi de  kendisi değildi. Ortaklıkları nedeniyle sürekli etrafında olmasından dolayı isyan içindeydi.

Cenk Yağmurun kendisini yok saymasını kabullenemedi. Zaten konuşmalarını bitirmeden yanından ayrılmış aklındaki sorulara cevap alamamıştı. İçindeki sıkıntıya son vermesi gerekiyordu. Bu sefer kaçmasına izin vermeyecekti. Belindeki tutuşunu biraz daha sıkılaştı, benim sınırlarım dercesine tepkisini göstermek adına kızgın bakıyordu.

Yabancı Cenk’in bakışlarında ki ifadeden  sinirlenmişe benziyordu. Neden olmasın ki neye uğradığını anlamadan düşmanca karşısına çıkan birine ne kadar hoşgörülü davranılırdı. 

Yağmur dişlerini sıkarak Cenk'in tutuşundan   kurtulmaya çalıştı. Kimseye fark ettirmeden tırnaklarını bileğine geçirdi. Kendisine öldürecek gibi bakan genç adamın belindeki elinden kurtulmayı başardı. Biraz daha kalsa ortalık fena karışacağını hissetti. Yanlış olduğunu bilsede arkasında iki patlamaya hazır volkan bırakıp kalabalığın arasına karıştı.

Babası bu toplantıları her sene düzenli olarak yapardı. Altı ay önce kaybettiği karısının yassının da bittiğinin habercisiydi verdiği davet. Kendini bildi bileli anne ve babasının birbirlerini sevmediklerinin farkındaydı. İkisi içinde çevrelerindeki insanlardan gizlemek zor olmuştu. Çocukluğunda sık sık yapılan kavgalar bir süre sonra birbirlerini yok saymaya kadar gitmişti. Davetlerde karşılıklı gülen yüzler evin sınırlarına girdikleri an soğuk bakışlarla son bulurdu. Gördükleriyle içinde oluşan evlenme korkusu da günden güne büyüdü. 

Cenk'ten uzaklaşınca rahat bir nefes aldı.  Biraz önce yaşadıklarını yok saymak için çabaladı. Davetlilerin çoğunu tanıyordu. Konuklarla kısa sohbetler ederken babasının sık sık tekrarladığı ‘İnsanlara varlığını ve gücünü her zaman hissettirmelisin ki seni hafife almasınlar.’ Derdi. Kendiside babasıyla aynı fikirdeydi iş hayatında her zaman güçlü görünmenin gerektiğini yakın zamanlarda görüp öğrenmiş ti. Öğrenmişti öğrenmesine de uygulamakta zorlandığı tek kişide bizzat o sözlerin sahibiydi. Babasının karşısında kendini küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordu. Dünya üzerindeki tek yakını babasıydı.

Bir kaç kişiyle selamlaşıp kısa bir merhabayla kendini  temiz hava alabilmek için dışarı attığında arkadaşını araması gerektiği aklına geldi.

BANA KAL DE (AŞKIN SINAVI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin