Birinci yaş günümüzde bir milyon okunmaya ulaştık... Okuyan, destek veren, yorum yapan, bu yolculukta bizimle olan herkese çoook teşekkür ediyor, bir küçük sürprizle sizi karşılıyorum. Bu hikâyenin kurgusu uzun süredir kafamda, dolayısıyla olayların nereye gideceğini neler olacağını ben biliyorum fakat planlarım ve aklımdaki bölüm sayısı doğrultusunda her şeyi sizinle paylaşmam mümkün olmayacak. Bu yüzden sizi kısa bir anlığına da olsa S9'un finalinden çook sonrasına götürmek istedim ki karakterlerimizin hayat çizgisi hakkında ufak da olsa bir fikir sahibi olalım. Okuyacağınız kesit 2022 yılından yani hikâyede şu an içinde olduğumuz zamanın iki sene sonrasından geliyor. Keyifli okumalar...
******
"Barış hadi!"
Çantamın askısını bir kez daha düzelttiğimde dış kapının önünde durmuş, Barış'ın bagajı kapatmasını bekliyordum.
Kendi kendine söylenmeyi bırakırsa gelebilecekti bugün inşallah.
"Geldim güzelim, geldim!"
Poşetleri dengede tutmaya çalışırken parmaklarının ucunda kalkıp dirseğini bagaj kapağına yaslamış, ufak bir sendelemenin ardından kapatmayı başardığında nihayet yönünü bana dönmüştü.
"Elim kolum doldu, önümü göremiyorum ki! Biz niye taşıyoruz bunları cehennemin dibinden anlamıyorum. Misafiriz biz kızım, çayımızı çorbamızı içip kalkacağız."
Her seferinde hediye işini biraz abartıyor olabilirdim, ama Barış da her seferinde söylenme konusunda kesinlikle bir numaraydı.
Aylar olmuştu Türkiye'ye gelmeyeli, arkadaşlarımızı görmeyeli. Bence abartmak hakkımdı.
"Misafir falan değiliz Barış, amcası teyzesiyiz o çocukların. Zaten uzaktayız, bizi hatırlamayacaklar diye ödüm kopuyor."
Şimdi bana saydırıyordu ama "favori amca" olmak için Doğa'yla kapışan da ben değildim... "Dila seçim öncesi elektriksiz köye buzdolabı götüren siyasetçiler gibiyiz. Bak bu ne mesela? İki yaşında çocuk ne yapacak satranç takımını?"
Mizah desen var.
Ne ara mantıklı taraf bu adam olmuştu ya?
Yanaklarıma doldurduğum havayı sıkıntıyla üflediğimde baygın bir bakış atmış, kollarımı öne doğru uzatıp poşetlere ulaşmaya çalışmıştım.
"Üf amma söylendin Barış ya. Ver ben taşıyayım, tamam."
Aceleyle bir adım geri kaçarken sanki kapkaççıymışım gibi bir telaşla paketleri benden uzaklaştırmıştı.
Kaşlarını reddedercesine kaldırdığında damağını şıklattı.
"Yok, olmaz. Taşıtmam."
Doğru, Allah muhafaza kırılırdım falan.
Abartılı korumacılığına karşın dudaklarım istemsizce yukarı doğru kıvrıldığında yan bir bakış attım.
Cesaret almış olacak ki açtığı mesafeyi tek adımda kapatıp omzumun üzerine bir öpücük bıraktı.
Huylanarak kıkırdadığım sırada açılan kapıyla bir an Katya'ya basılan Bihter'le Behlül gibi kalsak da toparlanmamız kısa sürmüştü.
Sonuçta kimlere kimlere basılmıştık. Katya çok koymazdı.
Hafifçe boğazımı temizleyip yönümü Nilüfer'e döndüğümde gülümsemiş, ufak bir hoş geldiniz faslını arkamızda bırakıp arka bahçeye yönelmiştik.
Haziran ayının başlarındaydık ve İstanbul'da havalar insanı bunaltmaya şimdiden başlamış gibi görünüyordu.
Evi bahçeye bağlayan geniş cam kapıyı arkamızda bıraktığımızda kısaca dolaştı bakışlarım etrafta. Ozan havuzun kenarına kurdukları mangalın başında büyük bir hırsla ızgaraya dizdikleri etleri yelliyor, Bora Abi ellerini beline yaslamış, ara sıra verdiği direktiflerle onu yönlendiriyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE DOKUZ
RomanceSosyal medya hesabı üzerinden futbol yorumculuğu yapan ve hayli popüler olan Dila Aral, kullandığı rumuz dolayısıyla herkes tarafından erkek zannedilmektedir. Mesaj kutusuna düşen bir fotoğraf ve ardından katıldığı olaylı canlı yayın sonrası hayatı...