******
Dört hafta...
Bursa'dan dönüşümüzün üzerinden dört hafta geçmişti.
Artık bir şeyler değişebilirdi.
Tamam bir anda Zlatan İbrahimovic'e evrilmemişti, ama bu kadar sakat ve cezalı varken artık ibrenin bize dönmesi gerekiyordu.
Yirmi dakikadır geniş lobideki tüm koltuklara sırayla oturmuştum.
Daha fazla yerimde duramayacağımı anladığımda ayaklanmış, volta atmaya koyulmuştum.
Bakışlarım televizyonun üzerindeki saate takıldı.
Tamı tamına 3 saat 35 dakika sonra Başakşehir maçı vardı.
Tam kadro maç toplantısına gitmişlerdi ve ben dakikalardır Barış'ın 11 oynama ihtimalini düşünüyordum.
Lens ve Boyd geçen hafta cezalı duruma düşmüş, aynı maçta N'koudou arka adalesini yırtmıştı.
An itibariyle takımda mevkisi açık olan tek isim Abdouley Diaby'di.
Vaziyete bakar mısınız, resmen dosta korku düşmana güven veriyor...
Dolayısıyla her ne kadar Barış'ın yanında dillendirmemeye çalışsam da bu maçta oynayacağını düşünüyordum.
Evet, belki bir kanat oyuncusu değildi ama Bora Abi'yle birlikte ileri uçtaki o boşluğu doldurabilecek en iyi alternatifti.
Ahmet Hoca'nın Barış'a olan tavrının da yavaş yavaş yumuşadığını düşündüğümde oynamaması için bir sebep göremiyordum.
Dişlerimle tırnaklarıma işkence etmeyi bıraktığımda terleyen avuç içlerimi bacaklarıma bastırdım.
Tüm hafta boş yere ümitlendirmeyeyim diye Barış'la bu konu üzerinde konuşmamıştım bile. Ama onun da beklenti içinde olduğunu biliyordum.
Toplantıya giderken aldığı sık nefesler ve heyecanlı halleri onu ele veriyordu.
Böyle büyük bir maçta şansın ayağına gelmesi, istesek ayarlayamayacağımız bir şeydi ve gerçekleşmek üzereydi.
Aldığım derin nefeslere bir yenisini daha ekledim.
Parmaklarımı ritmik hareketlerle çeneme vuruyor durduğum yerde sallanıyordum.
Koridora açılan boşluğa takılı kalmıştım.
Artık bitse miydi şu maç toplantısı?
Yanaklarımı havayla doldurdum.
Avuçlarımı dizlerime bastırıp yeniden koltuğun köşesine çöktüğümde tuttuğum nefesi sıkıntılı bir şekilde üflemiştim.
An sonra duyduğum kapı sesi anında ayaklanmama neden oldu.
Toplantı odasını basmak isteyen ayaklarımı zor zapt edebilmiştim.
Yavaş yavaş lobiye yaklaşan seslerle çenemi dikleştirip durduğum yerde koridoru görmeye çabaladım.
Pek fazla başarılı olamadığım bir kaç saniyenin sonunda görüş alanıma önce Doğa girmiş, ufak bir baş selamı verdiğinde kaşlarıyla kulağındaki telefonu işaret etmişti.
Dudaklarımı birbirine bastırıp ben de sessiz bir onay verdiğimde önüne dönerek antrenman sahasına bakan geniş camlara yönelmişti.
"Anne... Şimdi çıktık işte. Evet, evet 11 başlıyorum."
Sırasıyla tüm futbolcular birer birer lobiye doluştuklarında birçoğu anında telefonlarına sarılmıştı.
Bora Abi eşini, Ozan ablasını, Adem de muhtemelen sevgilisini arıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE DOKUZ
RomanceSosyal medya hesabı üzerinden futbol yorumculuğu yapan ve hayli popüler olan Dila Aral, kullandığı rumuz dolayısıyla herkes tarafından erkek zannedilmektedir. Mesaj kutusuna düşen bir fotoğraf ve ardından katıldığı olaylı canlı yayın sonrası hayatı...