51.Bölüm-Fırsat

93.8K 6.3K 3.9K
                                    

******

"Ama kahveyi biraz azaltsan mı artık Dila?"

Uykuyu biraz çoğaltabilirsem neden olmasın Yarbatu?

Bir günümüz olaysız geçse belki ben de başımı yastığa rahatça koyabilirdim.

Dudaklarıma götürdüğüm kupayı yavaşça uzaklaştırırken saçımla uğraşan Sema'yı bölmeden yanıma dönmeye çalıştım.

"O niyeymiş?"

Yavaşça yutkunup sorgular bakışlarımı Yarbatu'nun üzerinden ayırmazken o saçlarına ikinci kutu jöleyi yedirmekle meşguldü.

Tamam, "yanana yandı" editlerinde en yakışıklı sen çıkacaksın, tamam.

Aynadaki yansımasından bir an olsun kopabildiğinde bana dönmüş, büyük bir ciddiyetle solumuştu.

"Bebeğe yaramazmış."

Adi.

Kaşlarıyla karnımı işaret ettiği yetmiyormuş gibi bir de eliyle kendine hayali bir göbek çizmişti.

Ozan'la Gökçe, bu hamilelik haberini ailelerinden hemen sonra herkese duyurmuş olsa da Yarbatu benimle dalga geçmekten bir gün olsun vazgeçmiyordu.

Ben sinirlendikçe de daha çok yapası geliyordu belli ki.

"Ya Yarbatu!"

Sinirle masanın üzerine avcumu savurduğumda elime ilk geçen şeyi Yarbatu'ya doğru fırlatmıştım.

Elime ilk geçen şeyin tel toka olması pek etkili olmamıştı tabi. Nafile bir atak çabası...

Kenan Karaman ceza sahasına giriyor:

Etkisiz hücumum karşısında tepkisiz kalan Yarbatu biraz daha üzerime oynamaya karar vermiş gibiydi.

Dostane bir tavırla elini omzuma koyduğunda bu kez ılımlı bir tavır takınmıştı.

"Senle Barış'ın çocuğu Nazım Sangare'ye benzerse bunu insanlara açıklayamayız Dila. Bana niye kızıyorsun?"

Nazım Sangare'yi niye karıştırıyorsun kardeşim? Siz Feraye'yi nereden biliyorsunuz şekli yanlış anlaşılmalar silsilesini başımıza bela etmek mi niyetin?

Yakın temasını fırsat bilip bu kez etrafımı hızlıca kolaçan etmiş, Sema'nın saçlarımdan uzaklaştırdığı maşayı aceleyle elime aldığımda öne doğru atılmıştım.

"Senin dilini maşalayacağım, gel buraya."

Ben ayağa kalkamadan anında topuklayan Yarbatu, tam anlamıyla tek solukta kendini kapıya doğru atmıştı ama çıkmak nasip olmamıştı işte.

Açık duran kapının önünde beliren Atakan, Yarbatu'ya geçiş imkânı vermezken kaşları sorarcasına çatılmıştı.

"Ne oluyorsunuz?"

Bakışları kısa bir an Yarbatu'dan uzaklaşıp bana değmiş, ben de öylece donakalmıştım. Ağzını açtığım maşayı Yarbatu'ya doğrultmuş, koltuğun kolçağından destek alarak kalkmaya çalışırken... Saçlarımın bir yarısı yapılı, geri kalanına tarak bile sürülmemişken...

Üç çift gözün gölgesini üzerimde hissedebiliyordum.

Yavaşça yutkunup tam anlamıyla kalkamadığım koltuğa yeniden oturduğumda iş yerindeki kurumsal kimliğimi son bir çabayla korumaya çalışıyordum.

Aynen, uçağım kalkıyor bak.

"Yok bir şey, Yarbatu'nun her zamanki halleri işte."

Sahte bir gülümsemeyle dişlerimin arasından konuştuğumda kimse ikna olmamıştı elbette.

SAHTE DOKUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin