10.Bölüm-Deplasman

235K 13.4K 38.2K
                                    

******

Sofraya oturduğumda içimde yersiz bir huzursuzluk vardı.

Gitmesini istemiştim.

Bir kez olsun sözümü tutmuştu işte.

Rahatlamam gerekmez miydi?

Gel gör ki takımı 80. Dakikaya 1-0 önde girmiş taraftar gerginliği vardı üzerimde.

"Delik deşik ettin..."

Babamın sözleri üzerine bakışlarımı şaşkınlıkla tabağımdan kaldırdım.

"Kimi?"

Babam kısa bir an için yüzüme baktıktan sonra onaylamaz biçimde damağını şıklattı.

"Zeytini."

Bakışlarımı tekrar tabağıma indirdiğimde çatalımın ucunda can veren zeytini ancak fark edebilmiştim.

Oyalanmadan zeytini hızla ağzıma attım.

Bu sırada annem elinde çay bardağı ile sandalyesine yaslanmış tek lokma yemeden bizi izliyordu.

Babam bakışlarını nihayet benden ayırıp anneme çevirmişti.

"Siz ne bekliyorsunuz Zeliha Hanım, davet mi?"

Annem hiç oralı olmadan omuzlarını silkti.

"İştahım yok benim."

"Hasbinallah!"

Babam sesli bir soluk verdikten sonra çatalı masaya bıraktı.

"Kovduk mu biz bu oğlanı Zeliha? Bizim kızımızın başını öne eğdiği halde evimizi açmadık mı? Çağrılmadan geldi, kovulmadan gitti. Ne yapsaydık, yalvarsa mıydık kalsın diye?"

Annem kaşlarını kaldırırken elindeki çay bardağını masaya bırakmıştı.

Eyvah!

Bu bakışı biliyordum.

Zeliha Sultan atağa kalkıyordu.

Şimdi kaleci Handanovic olsa duramazdı önünde.

"Kovmaktan beter ettiniz çocuğu babalı kızlı. Hayır, kalan vakit Bursa'nın misafirperverliği diye ölüp bitersiniz. Otogardan adam getirdiğini bile bilirim ben senin yemeğe."

Babam ağzını açacaktı ki annem müsaade etmemişti.

"Ben Dila'nın sezgilerine de kararlarına da güveniyorum. Belli ki Barış'ın ona bir yanlışı olmuş. Affeder veya affetmez, geri döner ya da dönmez o Dila'nın bileceği iş."

Annem doğrudan bana hitap etmese de bu sözlerin muhatabının ben olduğumu biliyordum.

"Ama siz iki kelam etmek için yüz elli kilometre yol gelen çocuğu kapıda bırakmayı kendinize hak görüyorsanız, o da sizin ayıbınız."

Babam bıyık altından söylendi.

"Çocukmuş! Ufalsın da cebime girsin."

Hakikaten anne... Adam 1.90.

"Çocuk tabii! Yirmilerinin başında değil mi daha?"

Annem bana döndüğünde belli belirsiz biçimde kafamı sallamıştım.

"Sen daha iyi bilirsin yirmili yaşlarında erkeklerin ne kadar çocuk olduğunu Vahap Bey. Hatırlatmama gerek yoktur herhalde?"

Annemle yumruk tokuşturup "ooo" diye bağırmamak için baya bir zorlamıştım kendimi.

Babam bir anlığına cevap verecek gibi olduysa da dilinin ucuna her ne geldiyse geri yutmuştu.

"Ben bir çay alayım kendime."

SAHTE DOKUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin