33.Bölüm-Dokuzonbeş

184K 9.2K 18.9K
                                    

******

"Barış ben diyorum ki Gökhan'ın teklifini bir gözden mi geçirsem? Hani sırayla hepinizin menajeri olma meselesi vardı ya..."

Kontağı kapatıp tek bir bacağımı arabadan dışarı attığımda yağan yağmur yol boyunca bana yeterince işkence etmemiş gibi bir de su birikintisine girmeyi başarmıştım.

Kendi kendime gözlerimi devirirken bir taraftan telefonu kulağımda tutmaya çalışıyor, aynı zamanda yan koltuktan aldığım çantamı omzuma takmakla uğraşıyordum.

"Güzelim... Bir sakin mi olsan acaba? Niye bu kadar gerildin anlamıyorum ki."

Bu sefer o oku atman da işe yaramayacaktı Akdoralardan Barış, çünkü üç buçuk atma modum an itibariyle aktifti.

Nihayet arabayla olan savaşımdan galip ayrılıp doğrulduğumda kapıyı yavaşça kapatıp yönümü binaya döndüm.

TRT binasına...

Buraya ilk kez şu an telefonda beni sakinleştirmeye çalışan manitime söverek gelmem şoku peki

Ara beni güzelim.

Cidden mi Barış ya?

"Niye mi gerildim? Barış sence ben yirmi bir senelik hayatımın bundan önceki her gününde TRT Spor'da program mı sunuyordum? Tabi gerilirim..."

Tek suçun toplantıya girmeden önce konuştuğum son kişi olman bir tanem.

Özür dilerim seni haşladığım için.

"Dila... Bir tanem... Hayatım... Güzelim..."

Hâlihazırda yüksek olan nabzım bu kadarını kaldırmazdı ama.

Her kelimenin sonunda kısa bir es vermiş, sanki son harfleri hafifçe uzatmıştı.

"Sen bu işi zaten aldın, hem de aylar önce. Kapı gibi sözleşmen var, hadi onu geç Gökçe var. Sadece gidip kimlerle çalışacağını öğreneceksin, tanışacaksın. O kadar. Ne olursun bir nefes al."

Yatıştırıcı bir tınıda dökülen kelimelerine kulak kesildiğimde duraksadım.

Kısa bir an gözlerimi yumup sesli bir nefes almış, geri verdiğimde ise omuzlarım kalkıp inmişti.

Görebilecekmiş gibi başımı salladım.

"Tamam, sadece tanışacağım. Endişelenecek bir şey yok zaten. Hem onlar endişelensin, ben niye telaşlanayım ki... Beşiktaş'ın santraforunun menajerliğini yapmış başka moderatörleri mi var sanki?"

Barış'ı mı yoksa kendimi mi ikna etmeye çalışıyordum bilmiyorum.

Binanın girişine doğru adımlamaya başladığımda çantanın kolumdan düşen kulpunu düzeltip bir nefes daha verdim.

"Yürü be Dila Aral! Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!"

Milletin sevgilisi Cemal Süreyya'dan ne bileyim Özdemir Asaf'tan falan alıntı yapardı, biz benimkiyle birazdan İstiklal Marşı'nın on kıtasını okuyacaktık.

Coşkulu çıkışına karşı hafifçe kıkırdadığımda soğuğun tenime batırdığı iğnelere daha fazla dayanamayıp adımlarımı hızlandırdım.

Mermer basamaklardan ilkine adımı attığımdaysa ıslanan zeminle bir bütün olmamak için ekstra dikkatli yürüyordum.

"Ben antrenmana geçiyorum şimdi, sen de yalnızca sen oluyorsun. Zaten başka bir şey yapmana gerek yok insanları etkilemek için."

SAHTE DOKUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin