20.Bölüm-Eksik

223K 11.9K 49.3K
                                    

******

"Zaten beraber de konuştuk ya, dört büyüklerin genç yeteneklerine odaklanmak istiyorlar bu koleksiyon için. Sen, Ferit, Yusuf, Hasan..."

Arabadan inip çekim alanına ilerlerken ben yol boyu durmadan konuşmamışım gibi bir de yürürken konuşuyordum.

Acayip heyecanlıydım.

Yanımda yürüyen 1.90'lık soğuk nevalede ise tık yoktu.

Hafta sonu Nike yetkilileriyle bir toplantı yapmış, yeni koleksiyonlarının Türkiye'deki yüzü olmak için anlaşmaya varabilmiştik.

Dila Aral ama menajer hissediyor.

Uzun bir aradan sonra profesyonel hissedebildiğim bir organizasyonun içindeydik.

Hep beraber yediğimiz yemek ise işin formalite kısmıydı.

Asıl heyecanlı kısmından Barış'ın haberi yoktu çünkü muhtemelen takım arkadaşını eleyebilmek için neler yaptığımı görse benimle çok da gurur duymazdı.

Tugay Bey, hepimiz biliyoruz ki golcülerin popülaritesi her zaman bir tık öndedir. Hele ki şu an gündemde olan bir golcüden bahsediyorsak, bence çok da üzerinde düşünmenize gerek yok.

Ne diyebilirim ki...

Ben de artık kafamdaki tilkilere yetişemiyordum.

Büyük deponun metal kapısını aralayıp içeri adımımızı attığımızda ben hala susmamıştım.

"Bugün bizden önce Ferit'le çekimleri vardı. Sen tanıyor musun?"

Sanki durmadan konuşursam içimde birikip birikip patlamaya çalışan bu enerjiyi ancak atabilecektim.

Barış çenemden bıkmış mıydı bilmiyordum ama şu ana kadar huysuz şirin modunu açmadığına göre endişelenecek bir şey yoktu.

"Tanışıyoruz ama toplasan üç kelime anca konuşmuşuzdur."

Üç kelimeyi açıklıyorum: Kardeşim. Naber. Lan.

Topçular...

Çok da şaşırtmazdı ya.

Başımı anladığımı belli edercesine salladığımda yeniden dudaklarımı aralayıp konuşmaya başlayacaktım ki Barış'ın adımlarının hafiften hızlanmasıyla ben de onu yetişmeye koyulmuştum.

Ayaküstü birileriyle konuşan Ferit, bir taraftan da ceketini üzerine giyinmekle meşguldü.

Barış aradaki mesafeyi kapatırken Ferit de farkımıza varmıştı.

Barış'ı görmesiyle ifadesi an ben an aydınlanmış, kaşları havalanırken dudakları "o" şeklini almıştı.

"Ooo kardeşim. Nasılsın?"

Yüzündeki geniş gülümsemeyle birlikte elini öne doğru uzattı.

Hafif aksanlı Türkçesi kulağa tatlı geliyordu.

Barış da aynı coşkuyla karşılık verdiğinde uzattığı eli kavrayıp kendilerine has bir şekilde selamlaşmışlardı.

"İyi valla reis, ne olsun. Senden ne haber?"

Muhabbetinizin gelişmemesine şaşırmamalı, üç kelimeyle birbiriniz tanıyorsunuz abi siz. Dahasına gerek duymamanız o kadar normal ki.

İkisi de geri çekildiğinde Ferit Barış'ın koluna hafif bir yumruk savurmuştu.

"Aynı ben de. Çekim falan onları hallettik şimdi. Savdım sıramı, sana kolay gelsin."

Gülerek kurduğu cümlesi karşısında Barış alayla gözlerini devirdi.

SAHTE DOKUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin