9

1.8K 277 432
                                    

Bölüm 9: ben çocuk değilim


Önceden verdiğim kararlar bazen o kadar saçma geliyor ki söz konusu kararı verenin ben olduğundan bile şüphe duyuyorum. Duruyorum ve düşünüyorum. Bunu ben mi istedim?

Şu anda da Hyunjin ile adını bile bilmediğim bu kasabada sabahın sekizinde neden dolandığımızı düşünüyorum mesela. Buraya onun peşinden gelmek belki de hiç iyi bir fikir değildi...

"Önce uyuyacak bir yer de bulabilirdik." dedi Hyunjin motorun ayağını indirip bana dönerken

Başımı iki yana salladım, "İnan bana yemek yersem daha enerjik olacağım." dedim ve karşımızda duran kafeye adımladım. Fazla kalabalık olmayan kafede bir masada karşılıklı oturduk. Bu sırada Hyunjin'in yüzü dikkatimi çekti. O kadar saatlik yolculukta kendi sürmesine rağmen benim aksime normal duruyordu. Aslına bakarsanız Hyunjin'in normali de pek iyi değildi de işte. Genelde hep uykusuz gibi duruyordu.

"Sen yorgun değil misin?"

Sorumla beraber kafasını kaldırıp bana baktı ve omuz silkti, "Alışkınım."

Tam ona neden alıştığını ya da sorunun ne olduğunu soracaktım ki garsonun yanımıza gelmesiyle sustum. Siparişlerimizi alıp gittiği zaman yeniden Hyunjin'e döndüm. Normalde insanların ifadelerine ya da hareketlerine bakarak nasıl hissettiğiniz az çok anlardınız. Fakat ben bunu Hyunjin'de asla yapamıyorum. Sadece birkaç defa gülümsediğini görmüştüm ve bu anlar hayatımın en nadide anları gibi geliyor.

Öylece Hyunjin hakkında düşüncelere dalmışken zihnimi en çok kurcalayan şeyi sordum

"Fikrini ne değiştirdi? Yani... Ne oldu da kaçmaya karar verdin birden?"

Garipti gerçekten çünkü ilk sorduğumda kesin bir şekilde reddetmişti beni. Üstüne üstlük gitmeyi o kadar istemiyordu ki ağlayacak diye düşünmüştüm geçen gece.

Sweatinin kollarını çekiştirip ellerini sarmaya çalıştı. Ellerine dikkat kesildim ben de, yumruk atmaktan ya da her nedense işte kıpkırmızı ve yara doluydu elleri. Şöyle bakınca aslında Hyunjin kimsenin yaklaşmak istemeyeceği bir serseriye benziyordu. Ki birkaç gün önceye kadar ben de böyle düşünüyordum. Fakat öyle değildi . Dikkatli bakarsanız, ellerini utançla saklamaya çalışan kırılgan bir çocuk görürdünüz Hyunjin'de.

Hyunjin bambaşka bir kişilikti ve ben hala daha çözememiştim onu.

"Dediğin gibi Jeongin. Kaybedeceğim hiçbir şey kalmadı."

Kaşlarımı çattım, "Hiçbir şey derken?"

"Babam öldü." dedi sanki hiç etkilenmemiş gibi. Bunu söylerken bile bir tek mimiği oynamamış gözlerinin ardında tek duygu kırıntısı belirmemişti.

Ne diyeceğimi bilemeyip ağzımı birkaç defa açıp kapadım.

"Hyunjin çok üzgünüm... B-başın sağ olsun. Keşke ona güzel bir cenaze yapsaydın acele etmene gerek yoktu."

Hyunjin rahatsız bir şekilde kıpırdandı, başını eline yasladı ve camdan dışarı bakmaya başladı, "Emin ol babam böyle olmasını isterdi."

Daha fazla ne diyeceğimi bilemeyip başımı salladım. Sonuçta onun babasıydı öyle değil mi? Ben bilemezdim. Üzülmüştüm, her ne kadar babasıyla güzel bir tanışma yaşamamış olsak da iyi birine benziyordu.

Bir süre sustuktan sonra siparişlerimizin gelmesiyle de aramızda çıkan tek ses çatal bıçakların birbirine sürtünmesi olmuştu. O kadar enerjisiz ve aç hissediyordum ki hızla yemeye başlamıştım. Yine de aklıma gelen soruları sormaktan da çekinmeyip ağzıma patates kızartmalarını tıktım ve "Peki ya Jisung?" diye sordum

Stolen Cookies | HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin