dokuz

3.6K 223 94
                                    

Louis

“KIZIN YANINA DÖNSENE GERİ ZEKALI!” haykırmak istiyordum ama ağzımı açamazdım. Kelimeler dudaklarımdan dökülürse Harry’ye zarar verirdim ve bu yapmak istediğim en son şeydi, gene de hissettiğim dehşet ve dışa vuramadığım sinir yüzünden az kalsın kelimeleri sesli olarak dile getirecektim.

Kapıya asılmayı sürdürdüm, o kızın yanına dönmesini istiyordum, eve girmesini istemiyordum, kendisini kendi yarattığı o depresyon çukurunun dibine gerisin geri atmasını istemiyordum. Dün, yıllar sonra ilk kez gözlerinde meraklı ışıklar parladığını görmüştüm, nedeninden emin değildim ama o kız Harry’nin içinde bir şeyleri tetikliyordu ve benim ihtiyacım olan da buydu; Harry’nin içinde bir şeylerin tetiklenmesi.

En yakın arkadaşım ve benim için yerini asla dile getirememiş olsam da aşık olduğum tek adam yıllardır gözümün önünde ölmeyi bekleyerek yaşıyordu. Ya da yaşamayı bekleyerek ölüyordu; hangisi olduğundan çok emin değildim aslında. Hissettiği somut suçluluğu gözlerimle görebiliyordum, beni öldürenin kendisi olduğunu sanıyordu, onun yüzünden öldüğümü sanıyordu ama gerçekten o kadar uzaktı ki… hissettiği suçluluk o kadar yersiz ve o kadar saçmaydı ki…

 “Louis… Lütfen…” insana acı verecek kadar salak olan adam bir sebeple benden özür diliyordu ve evine girebilmek için bana yalvarıyordu. Elimden gelse ben ona yalvarırdım, lütfen kızın yanına dön, lütfen bu gece onunla kal, lütfen tekrar yaşamaya başla, lütfen hissettiğin suçluluktan sıyrıl ve tekrar insanların arasına karış… lütfen Harry, lütfen tekrar gülümse…

Oysa benim sadece bir şeyleri yerinden oynatıp bazı nesnelere fiziksel olarak kuvvet uygulayabilme yeteneğim vardı. Konuşamadığımdan değil, konuşabiliyordum –hatta avazım çıktığınca haykırabiliyordum da ama sonuçları iyi değildi, bir sebeple ben konuştuğumda kendime muhatap aldığım insan… eee… birazcık çıldırıyordu. Sanırım aynı frekansta olmamamız yüzünden böyle oluyordu, yani hadi ama, ben lanet olası bir hayalettim.

Kapının tokmağını tutmayı bıraktım ve kollarımı göğsümde birleştirip gözlerimi devirdim. Harry gerçekten de tam bir geri zekalıydı, yaptığım her şeyi götünden anlamanın bir yolunu bulmuştu. Onu cezalandırdığım filan yoktu aslında, en başta, yıllar önce ilk kez bir şeyler kırmaya başladığımda bunun tek sebebi yataktan çıkmasını sağlamaktı çünkü bazen günlerce yataktan çıkmadığı oluyordu ve ben bunu izlemeye dayanamıyordum.

Bu ‘hayalet’ olma meselesine alışmam hayal edebileceğinizden çok daha uzun sürmüştü, çünkü en başta ne olduğunu bile anlayamamıştım. Bir yerlerimde bir yarım kalmışlık hissiyle ölü bedenimi sokaktan kaldırışlarını izlediğim o anla Harry’nin Tokyo’daki minik dairesinde kendimi buluşum arasında ne kadar zaman geçtiğini bile seçememiştim, hayaletler için zaman biraz farklı işliyor, anlıyorsunuz ya.

Ben bir şeyleri kırmaya başladığımda matlaşmış yeşil gözleri uzun zamandan sonra ilk kez parlamıştı. Bir işarete ihtiyacı varmış ve beni bekliyormuş gibiydi. Kendini yataktan söküp dakikalardır bir şeyleri kırdığım mutfağa ulaştığında gözleri şaşkınlıkla büyümüştü ve bu, ondan aldığım ilk tepkiydi.

Dolayısıyla kırmayı sürdürmüştüm.

“Bunu kim yapıyor?” günlerdir tek kelime bile etmemişken fısıldadığını duymak beni çok mutlu etmişti. Karşılık olarak bir bardak daha kırmıştım.

“Louis?” diye sorduğunda kalbim (evet evet, hayaletim, biliyorum) normalden daha hızlı çarpmaya başlamıştı. Bir bardağı daha raftan yere göndermiştim -ki kırabileceğim bardak miktarı oldukça azalmıştı.

“Bu bir şaka filan mı?” diye sorduğunda pürüzlü sesi yüzünden boğazım düğümlenmişti. Meleksi sesinin kelimeleri seslendirdiğini duymayı özlemiştim. Gemma gittiğinden beri neredeyse tek kelime bile konuşmamıştı, oysa böyle bir sesten insanlar mahrum bırakılmamalıydı.

Bu seferki sorusuna sessiz kaldım. “Louis,” diyen Harry’ye sevgiyle baktım, “Bu sensen … Bilmiyorum, bir şey yap, buna inanmam için bir şey…”

Ne yaptığımdan emin olamayarak uzanıp dudaklarımı yanağına bastırdım. Sandığınız gibi onun içinden filan geçmiyordum, hayır.

Harry gözlerinden yaşlar süzülerek az önce öptüğüm yeri tuttuğunda bir daha çok gerekmedikçe ona dokunmamaya karar verdim, böyle bir şeye onu alıştıramazdım, bu ona haksızlık olurdu. “Benden nefret ediyor musun?” diye sorduğunda şokla ona bakmıştım, ondan nefret etmek mi? Ben mi?

Gene sessiz kalmıştım, ondan nefret etmiyordum. Hiç etmemiştim, hiç etmeyecektim, böyle bir şey mümkün değildi.

Ve böylece bir oyuna başlamıştık. Bir yerlerde bir şeyler kırarak yataktan çıkmasını sağlıyordum, bazen sorularına cevap veriyordum ama haricinde ona dokunmuyordum ve en önemlisi ona yönelik tek kelime etmiyordum, onu çıldırtmak istemiyordum.

Eve girdikten sonra yatak odasına yürüdü ve peşinden onu takip ettim. Başucuna yerleştirdiği bardağa gülümsedim ve ayakkabılarını bile çıkartmadan yatağa uzandığında kıvrılıp yanına yattım, ona dokunmamaya özen göstererek. Bu gece o kızla kalmasını tercih ederdim, birilerini tekrar hayatına kabul ettiğini görmeye ihtiyacım vardı.

Ama belki de bebek adımları atması için ona izin vermeliydim.

Gözkapakları düştükten sonra bir süre daha onu izlemeyi sürdürdüm, o uyurken parmaklarımı kaldırıp suratını okşadım, dokunuşumla ürperdiğinde bir kez daha gülümsedim.  Ve ardından, keyifle çıldırttığım öbür insanın yanına gitmek için yataktan kalktım.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin