Harry
Ona inanmazlıkla baktım, saatlerdir bu gürültüde uyuyordu. Bundan iki saat kadar önce, öldüğünden endişelenip ona dokunmaya cüret etmiştim ve dokunuşum karşısında sızlandığında sonsuz bir rahatlama hissetmiştim. On gündür tanıdığım şu kızın yaşayıp yaşamadığıyla ilgili o kadar sık endişeleniyordum ki bu biraz komik kaçmaya başlamıştı.
Son seferler için çanı çaldığımda uyanmasını beklemiştim oysa bara üşüşen insanların gürültüsü bile onu uyandırmaya yetmemişti.
İşte şimdi, bardaki herkes gittikten ve ben ortalığı toplayıp yarın için hazır hale getirdikten sonra bile hala uyuyordu. Yanına gittiğimde bir süre için huzurlu suratını izledim, kolunun üzerine koyduğu yanağı, aralık duran dudakları, dikkatle izlediğimde görebildiğim göğsünün yavaş hareketleri...
"Alice?"
İsmini seslendiğimde gözlerini açıp korkuyla yerinden doğruldu, henüz uykudan sıyrılmamış zihniyle etrafı dehşetle açtığı gözlerle süzerken onu bu kadar korkutanın ne olduğunu merak ederek ona baktım, aynı yumuşak ses tonuyla, bir kez daha adını seslendim, "Alice?"
Gözleri beni bulduğunda, şimşek çakmış gibi bir anda beliren korkusu gene bir anda yok oldu, bu sefer biraz şapşal bir ifadeyle bana baktı, "Harry?"
"Evet," dedim ona gülümseyerek, "Barı kapattım, hadi seni eve çıkaralım."
Bir şey söylemektense üzgün üzgün kafasını salladı, suratında üzerindeki sweatshirt'ün izi çıkmıştı ve kabul etmek istemeyeceğim kadar sevimli görünüyordu.
Ayaklarının üzerine doğrulduğunda iki yana doğru tehlikeli bir biçimde sallandı, ona göstermemeye çalışarak gülümsedim, iki biradan sarhoş olduğu sürece endişelenecek bir şey yoktu. Yürüyüp yanına ulaştım ve kolumu ona sardım, "Eve varana kadar bir yerlerini kırmadığından emin olalım, olur mu?"
Gene sadece kafasını sallamakla yetindi, kolumun altında minik cismiyle bardan çıktım ve kapıyı kilitledim, ardından onunla birlikte apartmana girdik, asansörü çağırdığım sırada Alice kolumun altında hala uyukluyordu, "Nasılsın?" diye sordum yavaşça.
"Kırık," diye mırıldandığında sesi o kadar kısıktı ki bir an için onu duyduğumu hayal ettim sandım, "Neden?" diye sordum gene de ve kolumun altında hafifçe omuz silktiğinde kalbim acıyla sıkıştı. Kırık ruhlarla ilgili beni çeken neydi bilmiyordum, belki de uzun zamandır onlardan biri olmamın getirdiği bir şey olarak benim gibi insanların hissettiklerine sempati besliyordum-
Kendi düşüncelerimi yarıda kestim. Hayır, kimseye sempati beslemiyordum. Sempati ürkünç bir duyguydu. Sempati, her şeyden önce bir duyguydu.
Asansör katımıza ulaştığında hala kolumun altındaki Alice'le Alice'in kapısının önüne kadar yürüdüm. Bu sırada Alice anahtarlarını arıyordu. Sweatshirt'ünün önündeki büyük cebe ve kot şortunun ceplerine baktıktan sonra gözleri dehşetle büyüdü, "Anahtarım yok?"
"Evden çıkarken almış mıy-"
"Salağa mı benziyorum oradan? Evden anahtarsız çıkacak tarzda bir salağa??"
Sinirli sesiyle susup dudaklarımı ağzımın içine çektim, hayır, benzemiyordu.
"Barda düşürmüş olmalısın o halde," dediğimde fikir aklına yeni gelmiş gibi bana baktı, "İnip arayabilir miyiz?"
Omuz silktim, "Tabi?"
Tekrar bara indik, kapının kilidini açtığım sırada bu sefer yanımda dikilen Alice oldukça uyanık ve ayık görünüyordu. Ve sonrasındaki kırk dakika boyunca barda anahtarı aradığımız sırada da...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]
FanfictionSuçluluk duygusunun ve depresyonun yapış yapış karanlığı içinde yolları kesiştiğinde bir hayalet "yaşamayı bekleyerek ölen" iki insanı bir araya getirecek.