Harry
Mavi gözler ve kumral saçlar kafamda süzülerek uyandığımda etrafıma bakındım, rüyamda gördüğüm kişi Alice’ti ama Louis’ydi de bir şekilde. Gözüm yatağımın başucundaki sehpaya kaydı, dün gece başucuma yerleştirdiğim bardak sağlam duruyordu henüz. Yataktan çıkıp mutfağa yürüdüm, duvarda asılı saati gördüğümde daha erken olduğunu fark ettim.
“Lou?” diye seslendim boş eve, dün geceden sonra bana kızgın olmadığından, beni bırakıp gitmediğinden emin olmam gerekiyordu. “Burada mısın?”
Yatak odamın kapısı gıcırdadığında gülümsedim. “Burada olmana sevindim, dostum.” Ardından hazır erken kalkmışken dünden kalma cam kırıklarını temizledim ve pizza sipariş edip duşa girdim. Duştan çıktığım sırada pizzam geldi, bir bütün pizzayı tek başıma yedikten sonra şaşkınlıkla önümdeki boş kutuya baktım, normalde iki parçadan sonra doyardım. Bugün iştahım yerindeydi. Duş da almış olduğuma göre, minimal yaşadığım hayatım için ciddi şeyler yapmış sayılıyordum.
Dün gece barı hiç toplamadan çıktığım aklıma geldiğinde hafif bir panik duygusuyla anahtarlarımı kapıp kapıdan çıktım, tam o sırada tanıdık bir cisim merdivenlerden iniyordu, kalbim göğsümün içinde sıkışırken gözden kaybolmasını bekledim. Evet, karşı dairemde yaşayan kızla sevişmiş olmakla akıllılık etmiştim, şimdi artık sürekli diken üstünde olacaktım.
Suçluluk duygusu bedenimi ele geçirirken en sonunda merdivenlerden indim, Alice’in “Gitmek zorunda değilsin…” diyen sesi kafamda yankılanıyordu. New York’a taşındığımdan beri kaç kişiyle birlikte olduğumun hesabını yitirmiştim ve birçoğu geceyi onlarla geçirmem için ısrar da etmişti ama Alice’le ilgili bir şey beni diğerlerinden daha farklı etkiliyordu, dün gece onunla kalmadığım için kendimi gerçekten kötü hissediyordum. Ama onunla kalsaydım da kendimi kötü hissedecektim, her şekilde sonuç boktan olacaktı yani ve ben ölü olanı diri olana tercih etmiştim.
Ben hep ölü olanı tercih edecektim.
Apartmandan çıkıp apartmanın altındaki barın kapısını açtım, George birkaç gündür ortalarda görünmüyordu ve bugün gene yoktu. Şikayetçi değildim, önceden kim olduğumu hatırlayan birkaç insandan biri George’du (kızı önceden hayranımızdı) ve ondan çalmaya ihtiyacım olmadığını bildiği için beni kendi halimde bırakıyordu. Gerçi o zamanlar kazandığım paraya dokunmadığımı bilmiyordu ama olsun, bu bilgiyi onunla paylaşacak değildim.
Dün gecenin dağınıklığını toplayıp hızla etrafı temizledim. Depodan eksilen içkileri tamamladığımda açılış saati gelmişti, içerden kilitli kapıyı açmaya gittiğimde kapının arkasından, elinde poşetlerle sokakta yürüyen Alice’i gördüm, çenesi kasılmıştı ve gözlerini karşıya odaklamış, sert adımlarla yürüyordu.
Boynundaki mor lekeyi gördüğümde boynumdan suratıma yayılan bir sıcaklık hissettim, onu bu kadar sert ısırdığımı fark etmemiştim bile.
Ah, tanrım, yardıma ihtiyacım vardı.
Alice barın önünden geçerken bir an için sanki bakışlarımı hissetmiş gibi kafasını bardan tarafa çevirdi ve göz göze geldik, ifadesindeki katılık bir an için yumuşadı ama hemen ardından başını önüne çevirip barın önünden geçip gitti.
Onu izlerken neden kalbimin acıdığını açıklamanın bir yolunu bulmalıydım kendime. Neden şu an peşinden gidip özür dilemek istediğimin bir açıklaması olmalıydı ya da neden dün gece yanında kalmadığım için pişman olduğumun. Ama o açıklamayı bulmayacaktım, üzerine düşünmeyecektim. O, anlayamadığım ve anlatamadığım bir şekilde bana sürekli Louis’yi hatırlatıyordu ve benim buna ihtiyacım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]
FanfictionSuçluluk duygusunun ve depresyonun yapış yapış karanlığı içinde yolları kesiştiğinde bir hayalet "yaşamayı bekleyerek ölen" iki insanı bir araya getirecek.