otuz altı

3.2K 182 132
                                    


Bi şeye benzemedi, özür dilerim.

Louis

Daha önce hiç hayalet olmamıştım ya da kendimden başka hiç hayalet tanımıyordum ama bir hayalet bu kadar çok şey hissetmemeliydi, bu cisimsiz ruhuma fazlaydı, bundan emindim.

Karşımdaki sahneye bakarken aynı anda kalbi kırılmış ve huzur bulmuş ve kızgın ve mutlu ve küskün ve unutulmuş hissediyordum. Bunun böyle işlememesi gerektiğini biliyordum, benim burada kalmış olmamın tek sebebi Harry'nin yanlış yönlendirilmiş suçluluğunu giderebilmek, onu tekrar hayata bağlayabilmekti ve belli ki Alice'i sahneye iteleyerek doğru hareketi yapmıştım çünkü Harry son bir ayda, son yedi yılda kat ettiğinden çok daha uzun bir yol gelmişti. Hayır, hala ulaşmasına ihtiyacım olan yerin yakınlarında bile değildi, hala suçluluğun onu erken bir ölüme sürüklediğini görebiliyordum ama en azından artık iletişim kurduğu biri vardı.

Aşık olmaya başladığı biri.

Bir hayalet kıskançlık hissedebilir miydi? Almadığım nefesler boğazıma dizilip atmayan kalbim teklediğinde gözlerimi karşımdaki sahneden almaya çalıştım ama çok zordu, hatta imkansızdı. Alice, Harry'den bir nefes uzakta duruyordu, gözlerini sonuna kadar açmış, Harry'nin kelimeleri karşısında şaşkınlığını saklayamadan kalakalmıştı. Gözlerinin dolduğunu biliyordum ve çok geçmeden iri damlalar yanaklarından süzüldü.

"Onlar bende hiç yoktu," diye fısıldadı Harry ve ruhumun kalanı da parçalarına ayrıldı. Olmadığını biliyordum, ben ölmeden çok önce onun sevebilecek, güvenebilecek yerleri yıkılmıştı, onların yıkılmasında en büyük pay sahibi de bendim hatta. Kumsalda oynayan bir çocuğun derme çatma kumdan kalesini tekmeleyerek dağıtır gibi dağıtmıştım Harry'nin kişiliğini, güvenini kırmış, kalbini, bana emanet ettiği güzel kalbini ellerimin arasında ezmiştim.

Aklıma geldiği her seferde olduğu gibi hayalet midem içimde büzüldü. O zamanların hatıralarına özellikle tutunmuştum, bazen acı sizi canlı tutan en gerçek şey oluyordu ve işte ben de bu anıların bedenime zerk ettiği acıyı kendime çapa edinmiştim. Beni olduğum yere saplıyorlardı, benden süzülüp uzaklaşmaya hazır anıları ve geçici varlığımı bir arada tutuyorlardı.

Ben onu asla hak ettiği gibi sevememiştim, benden istediği gibi, ihtiyaç duyduğu gibi. Ben onu kendi yöntemimle sevmiştim, elimden geldiğinin en iyisi ama asla tam olarak sevmemiştim onu, onun beni sevdiği gibi yani. O mükemmel bir insandı, kişiliği eşsizdi, yanındayken mutsuz olmanız imkansızdı, sizi beslediğini hissediyordunuz, sizi varlığına bağımlı hale getiriyordu. Ben... ben ona kısa sürede bağımlı hale gelmiştim, onunla konuşmaya, onu konuşurken dinlemeye, onunla bir şeyler paylaşmaya, onunla dizi izlemeye, onunla olmaya bağımlıydım bir şekilde. Ve onu o kadar sevmiştim ki bir süre sonra neye ihtiyacı varsa o olmak istemiştim. En yakın arkadaşa ihtiyacı olduğunda en yakın arkadaşıydım yine ve bir sevgiliye ihtiyacı olduğunda elimden ne geldiyse yapmıştım. Bunları sadece onun için yaptığımı söyleyecek değildim, ben de ona aşıktım ama bir şekilde biliyordum ki duygu yoğunluklarımız kıyaslanabilir değildi. O her şeyi açık açık yaşarken ben hep aklımın kenarındaki korkuyla karanlıkta kalmayı seçmiştim, etiketlendirilmek istemiyordum. Ona hissettiklerim bir etiketin altına dahil edilebilir cinsten değildi, o benim en yakın dostumdu ve ben onun ruhuna, güneşe tapan insanlarınkine benzer bir huşuyla tapıyordum. O farklıydı, o ışıl ışıldı, o... o sevmemesi imkansız bir insandı, bunu bir etiketle bir sınıfa dahil edebiliyorsanız, önden buyurun. Oysa... öyle bir şey mümkün değildi.

Ben onun ruhuna aşıktım ve onu içinde taşıyan ne olsa ona da aşık olacaktım.

Her şey kontrolden çıkana kadar böyleydi bu. Beraber yaşıyorduk, zamanımızın çoğunu beraber geçiriyorduk, onunla mutluydum ve etrafa kulak tıkamak başlarda çok da zor değildi, Harry korkularımı görmezden gelmeme yardım ediyordu. Ama gün geçtikçe üzerimizdeki baskı arttı ve Harry değil ama ben, baskının altında çıtırdamaya başladım. Bana gay demelerinden hoşlanmıyordum, olduğum şey bu değildi. Benim hislerim sadece Harry'ye özeldi, sadece o kadar.

Kimse bunu görmedi. Yönetim aramıza mesafe koymamız gerektiği konusunda bizi sıkıştırdıkça Harry her şeye beraber göğüs gerebileceğimizi söyledi, hayranlar bizi bir ilişkiyle yaftaladıkça Harry onları umursamamamı söyledi, insanlar bana gay dedikçe Harry bunun o kadar da kötü olmadığını söyledi.

Oysa o bunlara göğüs gerebilirdi ama ben yapamazdım. O bunları umursamayabilirdi ama ben umursardım ve özellikle de... O zamanki kıt beynimle, adımın önüne, arkasına getirdikleri sıfat o kadar kötüydü.

En son bir gün, sevimli bir kızla tanıştım, hem de Harry aracılığıyla. Bir süre konuştuktan sonra, üzerime gelen her şeyi ve herkesi bununla başımdan savabileceğime karar verdim ve kararı verdiğim gece, Harry'nin annesinin yanında olmasından da yararlanarak evden taşındım, ona hiçbir şey söylemeden. O gece ona uzunca bir süre için kuracağım son cümleyi bütün dünyanın görebilmesi için o garip internet karakterlerine döktüm,

"Her zaman kalbimdesin. Sevgiyle, Louis."

Ertesi gün, aynı yaşamın içinde başka bir hayata başlayıp Harry'yi arkamda bıraktım. Aramalarına cevap vermedim. Yüz yüze geldiğimizde yüzüne bakmadım. Bir açıklama istediğinde, ona bir açıklama yapmadım. Kalbinin avuçlarımın arasında can çekiştiğini biliyordum ama bunun ikimiz için de doğru olan yol olduğundan o kadar emindim ki, avuçlarımın arasında can çekişen kalbe hiç acımadım. Üstelik onunkinin yanında benim kalbim de ölüyordu, onu özlüyordum, onunla sarılıp uyuduğum geceleri özlüyordum, yanında olmayı, teninin kokusunu solumayı özlüyordum. Ama eğer özlemlerimi görmezden gelip Eleanor'u daha çok seversem her şeyin çözüleceğine inanıyordum, o yüzden Harry'yi özledikçe Eleanor'a sarıldım, Harry'yi düşündükçe Eleanor'la konuştum, Harry'yi sevdikçe Eleanor'a aşık oldum.

Kendi korkularım sadece beni öldürmüştü belki ama yaşarken beraberimde iki kişiyi de canlı canlı gömmüştüm zaten, bunu biliyordum. Huzur benim için mümkün bir şey değildi, dolayısıyla sonsuza kadar bununla yaşamak zorundaydım.

Ve aynı sebeple, karşımdaki sahneyi de izlemek zorundaydım. Benim sevmeyi bilmediğim kalbi sevecek biri çıkmıştı sonunda, Harry'nin de geri seveceği biri.

"Söylemeyeceğimi biliyorsun, değil mi?" diye soran Alice'in gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ediyordu, rengi hala kireç gibiydi, yerde yatan adam hala bilinçsizdi, Harry hala burnundan soluyordu.

"Neyi söylemeyeceksin?" diye sordu Harry karşılık olarak, kaşları hafifçe çatılmıştı, anlamaya çalışarak Alice'e baktığını görebiliyordum.

"Seni sevdiğimi," dedi Alice titremeyen sesiyle. "Söylemeyeceğim."

Harry hafifçe güldükten sonra eğilip dudaklarını kızın kestane saçlarının üzerine bastırdı, "Fırsatın varken söyle, Alice. Hissediyorsan, söyle. Düşünüyorsan, dile getir. Geri tutma. İçinde saklama," diye fısıldadığında söylemediği kelimeleri duymuştum.

Bir gün gelip fırsat bulamayabilirsin.

Harry'ye bakarken boğazım düğümlendi. Beni duymayacağını biliyordum, ama kelimeler zihnimde parladılar, "Seni seviyorum, Harry. Her zaman kalbimdesin."

*

*

Okay. Gtg.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin