otuz beş

3.1K 187 61
                                    


Harry

"Chase," diye sayıklıyordu ağlarken, koridorda ellerinin ve dizlerinin üstünde, kendi minik kusmuk havuzunun başında dikilirken. "Chase," dedi bir kez daha ve üçüncü kez adını söylemesine fırsat vermedim.

Yanında uzanıyorum, uykusuz gecelerimden biri. Minik cismi çırpınmaya başlıyor, "Beni bırak, Chase!" Uykusunun içinden su kadar berrak çığlığı yükseliyor, çırpınışları kuvvetleniyor ama kendisini tutsak eden uykunun kollarında biçare ve uyanamıyor da.

Korkusunun kokusunu alıyorum. Çaresizliği düğümlenip oturuyor boğazıma, onu uyandırmak için uzanıyorum, ona dokunduğum anda çığlıkları yükseliyor, "Bırak beni! CHASE, BIRAK BENİ!"

Karşımda duran adama ulaşmam bir tam adım bile sürmedi, ben ona ulaşana kadar suratında kendinden memnun bir sırıtış vardı oysa az sonra başına geleceklerden haber olsaydı böyle sırıtmazdı, emindim.

Ağladığını duyuyorum. Yanında yatıyorum, kolum ona sarılmış, bacaklarımız etten bir düğüm oluşturmuş. Gözlerimi araladığımda küçük bir çocuğun korkmuş ifadesiyle kapalı göz kapaklarının arkasından süzülen gözyaşlarını ayırt edebiliyorum, hafif iniltiler çıkartıyor, köşeye kıstırılmış yavru bir köpek gibi kısık sesle viyaklıyor. Beynim uykunun sisinden sıyrılıp görüntüler netleşirken sayıkladığını duyuyorum, "Dokunma... hayır..."

"Anneciğin seni mera-" Geriye çektiğim yumruğum burnuyla buluştuğunda başladığı cümle yarıda kaldı. Eklemlerimin altındaki kıkırdaktan tatmin edici bir çıtırtı yükseldiğini duyduğumda bu, her nasılsa hissettiğim öfkeyi geçirmek yerine körükledi. Kendisinden daha güçsüz bir kızı, uykusunun arasında taciz edecek kadar insanlıktan uzak oluşu damarlarımda akan kanın öfkeyle kaynamasına sebep oluyordu.

Kollarının arasında yatıyorum, sırtım göğsüne yaslı, gözlerimden yaşlar süzülürken yıllardır ilk kez kız kardeşim olmayan birisinin karşısında ağlıyorum ama suçluluk duygum o kadar yoğun, o kadar boğucu ki gırtlağımdaki zehri yutarak değil, ancak ağlayarak atabiliyorum. Kelimelerini duyuyorum, "Annemin eski kocalarından biri tarafından tecavüze uğradığımda on altı yaşındaydım," diyor titrek bir sesle. Ve anlatıyor. Kendi izni olmadan tenine dokunan parmakları anlatıyor, rızasının olmamasının karşısındaki adamı baştan çıkarışını anlatıyor, ağlayışlarının duyulmayışını anlatıyor. Geceleri kapısının tıkırdadığı her sefer örtülerin altında korkuyla büzüşüşünü anlatıyor, o geceye kadar her gece, başına gelebileceklerin korkusuyla kapısını kilitleyişini anlatıyor. Sonra, o gece kapıyı kilitlemeyi unuttuğunu fark ettiğinde her şeyin ne kadar geç olduğunu söylerken sesi titriyor, üstündeki bedenle uyanışını anlatırken ağlıyor.

"Ne oluyor be?!"

Yumruğumu geri çekip sersemlemiş surata bir kez daha indirdim, bu sefer parmaklarımın üstü ılık, yapış yapış kanla kaplandı ve kanın sıcak hissi, bir kez daha beni sakinleştirmektense midemin altındaki tiksinti duygusunu artırdı. Aşık olduğumu daha kendime bile itiraf ederken güçlük çektiğim kızın kelimeleri bir kez daha zihnimde parladılar, "Gerçek hayatta da mutlu sonlar olduğuna inanmak zorundayım, Harry. Ben daha on dokuz yaşındayım, umutsuzluğa kapılmak için çok küçüğüm."

Umutsuzluğa kapılmak için çok küçüktü. Bunun bir yaşı olduğundan değil ama yaşadıklarını atlatmak için çok küçüktü. Beni sevmek, beni omuzlamak için çok küçüktü, hayatın soğuk yüzüyle, çürümüş dişli gülümseyişiyle karşılaşıp bunu kabullenmek için çok küçüktü.

Ve ona bu gerçekliği dayatanlar, bedenlerini onunkine zorladıkları gibi zorlamışlardı Alice'i gerçek hayata. Rızası dışında, kendisi henüz istememişken, kendisi ne istediğini bile henüz bilmezken.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin