Harry
Eve girdiğimizde bedenim ona duyduğu özlemle karıncalanıyordu. Bu sabah sevişmiştik aslında, üstünden çok geçmemişti ama hissettiğim özlem bedenlerin birlikteliğinden öte bir şeyeydi; daha önce benzerini deneyimlemediğimiz bir şeye.
"Seni seviyorum." Bunu bu gece ikinci kez söylüyordum. Alice yutkundu, gözlerimin içine baktığında ruhunun en gizli köşelerine kadar benliğini açığa çıkarttığını gördüm. "Seni seviyorum," dedi onda duyduğum en ciddi sesle.
Gülümsedim. Kısa koridoru aşıp yatak odasına vardığımızda onu yatağa bıraktım, botlarını çıkartmak için uzandığımda kıkırdadı. "Kendim soyunabilirim."
"Bundan hiç şüphem yok," dedim ciddiyetle. "Ama bunu ben yapmak istiyorum."
"Beni kimsenin soymadığı gibi soydun, biliyor musun" diye mırıldandığında neden bahsettiğini sorgulama gereği duymadım. Çünkü aynı şeyi o da bana yapmıştı. Beni başka herkesten farklı soymuştu. Sarıldığında ruhumu sarmalamış, öptüğünde kanayan yerlerime merhem olmuştu.
"Biliyorum," dedim kafamdan geçenleri kendime saklama gereği duymadan. "Aynı şeyi bana yapmamış olsan belki bilmezdim ama... Biliyorum."
"Bizim bu akşam neyimiz var?" Sesi bir fısıltı olarak çıkmıştı.
Taytını da altından sıyırdıktan sonra onu bir kez daha öpmek için üstüne eğildim. "Belki de ilk kez hiçbir şeyimiz olmayabileceğini düşündün mü?"
Sorum üzerine güldü. "Bizim mi? Tabii ki düşünmedim. Böyle bir şey mümkün değil."
Verdiği cevabı bir saniye değerlendirdikten sonra omuz silktim. "O halde neyimiz varsa var. Neysek ve ne değilsek, o yüzden..."
"O yüzden kim takar diyorsun?" Muzip ses tonu, üstündeki garip havanın dağıldığını gösterir gibiydi. Kafa salladım. "Mmh-hmm."
"O zaman takmıyorum ben." Beyanıyla kendimi tutamayıp güldüm. "Seni seviyorum garip küçük kız."
"Seni seviyorum garip yaşlı adam."
Bir kez daha kahkaha attım. Ardından aramıza bir sessizlik hakim oldu, konuşulmayan şeylerin havada belirdiği türden dolu bir sessizlik; uzanıp sokaktan gelen azıcık ışıkla aydınlanan profilinin dış hatlarında parmağımı gezdirdim. Burnunun ucu yuvarlak ve kalkıktı. Üst dudak çizgisini izledim, ardından çenesinden boynuna kaydım. Köprücük kemiklerinin arasındaki adını asla öğrenemediğim çukura dokundum. Alice gözlerini yummuş, dokunuşlarıma teslim olmuşçasına hareketsiz bekliyordu, düzenli soluklarla yükselip alçalan göğsü sessizliğe ahenkli bir ritm katıyordu.
"Şimdi ağlarsam her şeyi bok ederim, değil mi?" Alice'in sorusu sessizliği böldüğünde ona baktım.
"İyi misin, bebeğim?"
"İyiyim. Gerçekten iyiyim. Sadece..." Sesi hiçliğe karışıp sessizlik yeniden ortaya çıktığında ona baktım. "Beni sevmeni seviyorum," dedi bir an sonra. "Hayatımda hiç sevildiğimi hissetmedim. Dramatik olmaya çalışmıyorum, ortamı bozmak gibi bir derdim de yok, yemin ederim..."
"Şşş." Doğrulup oturdum ve onu göğsüme çektim. Üstündeki sweat ona elbise gibi olduğundan bacaklarının üşüdüğünü düşünmüyordum ama yine de yatağın bir köşesinde toplanmış battaniyeyi alıp üzerini örttüm. Başını göğsüme yasladı, elleri göğsümün üstünde kenetlenmişti. Sessizce burnunu çekti.
"Sana zarar vermek istemiyorum."
Söylediklerini anlamayarak bakışlarımı ona çevirdim ama yüzünü göğsüme sakladığı için sadece başının üstünü görebiliyordum. "O da ne demek?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]
FanfictionSuçluluk duygusunun ve depresyonun yapış yapış karanlığı içinde yolları kesiştiğinde bir hayalet "yaşamayı bekleyerek ölen" iki insanı bir araya getirecek.