otuz iki

3K 171 116
                                    

Alice

Günler geçip giderken Harry'yle garip bir düzen oturtmuştuk. İyileşmem iki hafta kadar sürmüştü ve Harry bu iki haftada hiç yanımdan ayrılmamış, ilaçlarımı aldığımdan ve bir şeyler yediğimden emin olmuştu. Bazı geceler benimle uyumuş, ben kitap okurken yanımda sızıp kalmıştı. Hala uykularından Louis'nin adını sayıklayarak uyandığı çok oluyordu, bu bir gram bile azalmamıştı ama sanırım azalmasını beklemek hata olurdu. Bu her şeyin klişe olduğu bir roman değildi, Harry'ninki gerçek bir travmaydı ve yaraları üç günde geçebilecek yaralar değildi.

O bunları yedi yıldır göğsünde taşıyordu. Yarın uyanıp her şey normalmiş gibi hayatına devam etse o zaman akıl sağlığını sorgulardım asıl.

Ve bugün, benim bu eve taşınmamın birinci ayıydı. Ayrıca son birkaç gündür barda Harry'ye yardım edebilecek kadar iyileşmiştim de.

Kapımdaki tıklamalar üzerine aynadaki aksimi son kez kontrol edip bayodan koridora çıktım, üzerimdeki kazağı düzeltip koridorda tekini bulduğum botumu ayağıma geçirdim. Diğer tekini bulamadığım ayakkabıyı aranarak kapıya yürüdüm ve kapıyı açtığımda Harry'yi elinde botumun kayıp tekiyle kapıda dikilirken buldum. "Bunun benim banyomda ne işi var sence?"

Botu elinden alırken kıkırdadım, sesim hala yeni atlattığım hastalıktan ötürü çatallıydı. "Gerçekten bir fikrim yok, bence eşyalar kendi başlarına hareket ediyorlar."

Harry gözlerini devirse de kısaca gülümsedi, "Hazır mısın?"

Botumun bağcıklarını bağladıktan sonra doğrulup kafa salladım, "Ama bugün önce bir banka bulmam lazım. Kira ödemeliyim de."

"Paran var mı?"

Bu sefer ben gözlerimi devirdim, "Endişelenecek bir şey yok. Ben iyiyim. Param var. Babacık."

Harry bana bakıp gözlerini belertti, "Bana babacık mı dedin sen az önce?"

İçinde paramın olduğu banka kartımı arka cebime tıkıştırıp telefonumu arama zahmetine bile girmeden kapının üstünde takılı anahtarı alarak koridora çıktım, "Hehe. Evet, tam bir babacık gibi davranıyorsun."

"Biliyor musun, bizim zamanımızda babacık çok farklı bir kelimeydi."

Koridorda önünden yürürken ona ters ters bakıp başımı iki yana salladım, "Sandığın kadar yaşlı değilsin, biliyorsun ya. Ayrıca babacık terim olarak hala aynı. Ben sadece... onu kastetmemiştim."

Asansöre bindiğimizde aramızda aniden garip ve yoğun bir sessizlik oluştu. Sözsüz bir anlaşmayla birbirimize dokunmamaya karar vermiştik, bu her şeyi daha da zorlaştırıyordu çünkü. Ben ona her baktığımda biraz daha aşık oluyordum, benimle her ilgilendiğinde, geceleri yanımda uyurken aralık dudaklarından her kısık horultu yükseldiğinde, her sırtıyla ilgili yakındığında, her göbeğinden şikayet ettiğinde ona biraz daha ve biraz daha aşık oluyordum. Bu saydıklarımın hiçbirinin mantıklı şeyler olmadığını biliyordum ama bunlar Harry'nin bana açılmaya başladığının göstergeleriydi ve ben her birini seviyordum.

Gözlerimiz birbirine kenetli bir şekilde geçirdiğimiz birkaç saniyelik asansör yolculuğu kalbimin bir yarış atının kalbi kadar hızlı atmasına yetmişti bile. Tanrım. Boku çok fena yemiştim.

Asansörün kapıları iki yana kayarak açıldığında üç saniyede sıfırdan yetmiş sekiz dereceye ısınmış hava dağıldı. "Tamam, sen öle diyorsan." Harry asansörden inerken hafifçe mırıdanmış ve önden çıkmıştı. Arkasından derin bir soluk alıp nefesimi düzenledim, "Hadi ama, Alice," kendi kendime homrudanıyordum, "Aynı yatakta uyuduğunuz onca gece birbirinize dokunmadınız. İki normal insan gibi iletişiminiz var, neden bunu bozasın ki?"

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin