otuz yedi

2.6K 169 103
                                    


Önceki Bölümden:

Harry

"O anahtar," diye fısıldadım, "Nereyi açtı, Alice?"

Önce dudağını kemirdi, ardından dişlerinin arasından serbest bıraktığı dudaklarını hafifçe yalayıp ıslattı, yutkunduğunu gördüm. "Tekrar sevebilecek yeri, sanırım," diye mırıldandı ardından, "Ya da umut edebilecek yeri, bilmiyorum."

Onu öpmek için uzanırken göğsümün ortasında bir sızı vardı, dudakları dudaklarımla buluştuğunda suratını ıslatan gözyaşlarının tuzlu tadını dudaklarından aldım, bu onu daha büyük bir istekle öpmeme sebep olurken onu ilk kez, sevişmezken öptüğümü fark ettim ve kollarımı sırtına dolayıp onu kendime çektiğimde iç geçirdiğini duydum.

Dudaklarımızı ayırdığımda göz göze geldik, "Belki senin için öyle," derken sesim kısıktı, "Yani belki senin için o anahtar tekrar sevebilecek yeri açtı, ya da umut edebilecek yeri," dedim ardından ve gözlerinde hayal kırıklığıyla bulutlanan ifadeyi gördüğümde yutkundum.

"Benim için sen..." Yutkunup derin bir nefes aldım, "Olmayan yerleri yeniden yarattın," dedim midem içimde gerginlikle titreşirken. "Tekrar sevebilecek yeri. Umut edebilecek yeri."

Hayal kırıklığı hızla dağılırken gözleri sonuna kadar açıldı ve hemen ardından, gözlerinde biriken yaşları gördüm.

"Onlar bende hiç yoktu," diye mırıldandım en son.


Alice

Bir tam gün bitmeden defalarca ölmüş ve hemen ardından hayata dönmüştüm, sadece kelimeleriyle. Benim üzerimdeki etkisi bu kadar güçlüydü işte, ağzından çıkacak üç beş kelimeyle ölüyor ve ardından fısıltılarıyla ruhuma hayatın geri üflenişine şahit oluyordum.

"Söylemeyeceğimi biliyorsun, değil mi?" diye sordum, gözlerimden yaşlar süzüldüğünü biliyordum, yanaklarımdaki ıslaklığı hissediyordum. Titrediğimin de farkındaydım ve özenle birkaç adam ötemde bilinçsizce yatan bedene bakmıyordum. Gözlerimi Harry'nin yeşil gözlerinin içine dikmiş, bütün dikkatimi ona vermiştim.

Aslına bakılırsa, neyim var neyim yoksa ona vermiştim. Ve benim gibi elinde hemen hiçbir şey olmayan biri için bu... korkutucuydu. O yüzden söylemeyecektim. Onu sevdiğimi dile getirdiğimde elimde kalan son şeyi de ortaya serecekmişim gibi hissediyordum.

Harry kaşlarını çattı, bana o kadar dikkatli bakıyordu ki kırık ruhumun kalıntılarını görebildiğinden emindim. "Neyi söylemeyeceksin?" diye sordu kısık bir sesle, yeşil gözleri suratımda geziyordu ve çıplaklık hissi beni rahatsız etmiyordu, nasıl bilmiyordum ama şu kısacık sürede beni her şeyimle görmüş ve buna rağmen sadece birkaç saat önce bana "bana aşık olduğunu" söylemişti.

O saniyeleri hatırlayınca dizlerimin titrediğini hissettim. Ruhum bedenime sığmıyordu sanki.

"Seni sevdiğimi," dedim umduğumdan daha güçlü çıkan sesimle. "Söylemeyeceğim."

Harry'nin kaşlarının çatılmasına sebep olan gerginlik çözülürken gözlerinin gerisinde parlayan bir şeyler gördüm. Beklemediğim bir hareketle bana doğru eğildi ve saçlarımın üzerine bir öpücük bıraktı, hafifçe güldüğünü duyduğum sırada bir fısıltıyla konuştu, "Fırsatın varken söyle, Alice. Hissediyorsan, söyle. Düşünüyorsan, dile getir. Geri tutma. İçinde saklama."

Ardından geri çekildi. Saçlarımın üzerine fısıldadığı kelimeler ruhuma işlerken gözlerimi kaldırıp onunkilerle buluşturdum. Söylemediği kelimeleri de duyuyordum, onun fırsatı olmamıştı. O hissederken söylememiş, düşünürken dile getirememiş, geri tutmuş, içinde saklamıştı. Şu an bana gülümsüyor olsa da derinlere gömülü pişmanlığını görebiliyordum, gözlerinin gerisinde parlayan şey buydu işte. Edilememiş vedaların kırık kenarları bugün hala ruhuna batıyordu.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin