yirmi bir

3.3K 178 61
                                    

Harry

*7 yıl önce*

Preston'a boş boş bakıyorum, az önceki cümlesini tekrarlıyor, "Herhangi bir yer, Harry. Herhangi bir yere gidebiliriz, bir ülke adı ver..."

İçtiğim bir şişe romun etkisi bedenimi tamamen terk edeli bir süre oluyor, korumam ve arkadaşım saydığım adama bakarken kollarımı göğsümde kavuşturuyorum, "Biri bana ne olup bittiğini adam gibi açıklamadan hiçbir şey söylemiyorum. Hiçbir yere gitmiyorum, yarın konser yok mu? Neden beni diğerlerinden ayırdınız? Onlar nerde? Beni niye dünyanın herhangi bir ucuna kaçırmak istiyorsunuz?"

Endişeyle kafamda milyonlarca senaryo yazıyorum, videolar mı sızdı? Ses kayıtları mı? Yüksek kalite fotoğraflarımız mı basıldı? Neler oluyor? Beni diğerlerinden neden ayırmaya çalışıyorlar?

"Liam, Zayn, Louis, Niall... onlar neden gelmedi?"

Preston sorularım karşısında yorgun bir biçimde kafa sallıyor, "Harry, nereye gitmek istediğini söyle, seni uçağa bindirelim, sonra ne sorarsan cevaplayacağım, söz veriyorum. Ama şu an, bir an önce buradan gitmek zorundayız, basın bizi bulmadan... hadi, ahbap, bana yardımcı olmuyorsun."

Havaalanının önünde, arabanın içinde dakikalardır didişiyoruz. Ben neyin ne olduğunu öğrenmeden hiçbir yere gitmemeye kararlıyım, eğer yıllardır korkusuyla yaşadığımız şey gerçekleşmiş ve bir şeyler basına sızmışsa Louis'nin yanında olmalıyım, başka bir ülkeye kaçarak onu yalnız bırakamam. Gerçi, ne olmuş olursa olsun onun yanında olmalıyım, beni böyle yaka paça bir arabaya tıkıştırıp ülkeden çıkartmaya çalışıyorlarsa ortada önemli bir şey olmalı. Ve önemli bir şey varsa ben Louis'yle kalmalıyım, aramızda bu akşam geçen konuşmanın önemi yok. Varlığıma lanetler okumuş olmasının bir önemi yok, benimle tanıştığı günü ömründe kara bir leke olarak gördüğünü söylemiş olmasının...

Evet, önemi var. Evet, kelimeleri canımı inanılmaz acıtıyor ama gene de onu arkamda bırakamam. Onu ve diğerlerini; ama en çok onu.

"Bana ne olup bittiğini anlat ve sana gidilecek bir yer söyleyeyim, Preston, ama şu an beni sürüklemediğin takdirde bu arabadan inmeyeceğim." Preston direksiyon başındaki Joshua'yla bakışıyor, aralarında geçen bakışmada bir teslim olmuşluk seziyorum ve her nedense tüylerim diken diken olurken gözlerimi kısıp onlara bakıyorum.

"Her neyse bunu kaldırabilirim," diyorum gergin bir sesle. "Uzatmadan söyleyin."

Preston ben konuşurken Joshua'yla bakışmasını sürdürüyor, sanki ne yapacağına karar vermeye çalışıyormuş gibi. "Harry, sana söyleyeceğim ama şunu bilmek zorundasın, oraya dönemezsin. Modest'ın kesin talimatı var, seni buradan uzaklaştırmak zorundayız..."

Sabırsızlıkla lafını kesiyorum, "Modest'ı sikeyim, söyle artık!" Hafifçe bağırıyorum çünkü korkum an be an artıyor. Modest'ın beni çocuklardan uzaklaştırma kararı almasının sebebi ciddi bir şey olmak zorunda. Bu kadar ciddi ne oldu? Bundan iki saat önce odama döndüğümde her şey yolundaydı, neyi kaçırdım?

Preston önce suratıma bakıp ardından gözlerini kaçırıyor, "Harry, Louis..."

Louis'nin adını söylediğinde nefes boruma bir şey oturup beni nefessiz bırakıyor, ellerimin titrediğini hissediyorum ama öne uzanıp Preston'ın yakasına yapışıyorum, "Louis'nin nesi var? O iyi mi? Louis iyi değilse benim burada ne işim var? Beni ONA GERİ GÖTÜRÜN! HEMEN!"

Preston kafasını iki yana sallarken tekrar konuşuyor ve bu sefer sesi çatallaşıyor, "Harry, üzgünüm... Louis... o..."

Ciğerlerimin el verdiğince bağırmaya başlıyorum, "Louis'ye ne oldu? PRESTON BENİ ONA GÖTÜRMEK ZORUNDASIN! O iyi mi? Lütfen iyi olduğunu söyle bana, Josh, Lou'nun nesi var?"

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin