Kırk Sekiz

1K 77 43
                                    

Alice

Bu noktaya kadar hemen her şey bulanıktı çünkü bana verdikleri yatıştırıcı oldukça ağırdı. Kendimi tesis kapısının önünde bulmam kaçınılmazdı zaten, o yüzden buna hiç takılmadım. Sisli zihnimin bulanık kıvrımlarında bile bir başarmışlık hissi hakimdi.

Bunu gerçekten yapmıştım. Gerçeği ortaya çıkartmıştım. Eleanor'un bu bilgiyi kendine saklayarak ne yapmaya çalıştığı bilinmezdi ama yedi senenin sonunda çözülmüştü.

Güvenlik görevlisi ateş saçan bakışlarla beni süzüyor, buradan defolup gitmem için çağırdığı taksiyi benimle beklerken gözlerini bir an olsun üstümden ayırmıyordu. Sanki bir şey yapabilirmişim gibi. Şu an kafamı bile zor taşıyordum, yatıştırıcı tam olarak sistemimi terk etmemişti ve bir adımımı diğerinin önüne atarken bile zorlanıyordum.

Çağırılan taksi en sonunda geldiğinde uysal bir kedi gibi arka koltuğa geçtim. Şoföre adresi verip arkama yaslandım, yol uzun sürecekti ve yediğim iğne olmasa bile bugün öğrendiklerimden sonra kafamı ağırlaştıran bir sürü şey vardı.

Demek ölümü sadece bir kazaydı. Demek intihar etmemişti.

Demek Harry'nin suçluğu gerçekten de bir hiç uğrunaydı. Eğer Louis'nin o gece kendisiyle bir araya gelebilmek için Eleanor'u terk ettiğini bilse... Ölümünün intihar değil de aptal bir kazadan ibaret olduğunu bilse...

Öğrendiğinde ne olacaktı?

Hem Louis'nin ölümünde parmağı olmadığını öğrenecek, hem de Louis'nin onun için Eleanor'u terk ettiğini bilecekti.

Bunları ona anlattığımda yüzünde oluşacak ifadeyi hayal ettim ve üzerimdeki kazağının yakasından burnumu sokup kazağa sinmiş kokusunu içime çektim. Onun mutlu olmasını her şeyden çok istiyordum.

En sonunda suçluluğundan kurtulmasını.

Belki yeniden müzik dinlemeye başlamasını.

Uzun zaman önce hayatından çıkarttığı insanlarla yeniden ilişki kurmasını.

En azından mümkün olduğunca normal olmasını.

Bana kızması çok olasıydı. Daha dün gece konuşmuştuk, suçluluğunun ona ait olduğunu söylemiş, bu yükü onun yerine üstlenmemi istemediğini açıkça dile getirmişti.

Ama en başından bu yükü taşımasına gerek yoktu. Ben yükünü ondan almıyordum ki, yükünü tamamen ortadan kaldırıyordum.

Dakikalar boyunca penceremden geçen bulanıklığı seyrettim. Rehabilitasyon merkezi şehrin çıkışına yakın bir yerdeydi, o yüzden önce ağaçlık alanlardan geçtik, ardından banliyöler akıp geçti penceremden, bahçeli evler, karla oynayan çocuklar... Derken şehir olağanca kalabalığıyla görüş alanıma girdi; betondan bir orman gibi, kafamı çevirdiğim her noktasını kaplayan dev gökdelenlerle, sokakların yaşıyormuş gibi görünmesine sebep olan durmak nedir bilmeyen insanlarla, yolları doldurmuş arabalarla kendi başına yaşayan bir organizmayı andırıyordu.

En sonunda barın önüne geldiğimizde taksiciye dünya para bayıldım ve hala kendime gelememiş halimle arabadan indim. Saat beşi biraz geçiyordu, barın çoktan açılmış olması gerekiyordu. Doğrudan onun yanına giderdim. Beni merak etmiş miydi? Uyandığında eksikliğimi hissetmiş miydi? Geceyi güne bağlayan saatleri düşündüm, birbirimizin kolları arasında geçirdiğimiz anları ve kalbim ona duyduğum özlemle tekledi. Sadece birkaç saat olmuştu. Yarım gün bile değil. Ve ben şimdiden onu özlemiştim.

Yolun karşısına geçmek için trafiğin dinmesini beklerken onu gördüm. Barın önünde volta atıyordu. Saçlarını uyduruk bir topuzla tutturmuştu, üzerinde montu yoktu ve endişeli, çok endişeli görünüyordu. Bir an önce karşıya geçmek için sabırsızlanarak ileri atıldım ama caddeyi dolduran arabaların acıması yoktu. Bir iki kornayla tekrar kaldırıma geriledim. Korna sesleri Harry'nin dikkatini çekmişti, yola baktı, ardından gözleri beni buldu.

İfadesindeki rahatlamayı görebiliyordum. Kızarmış burnuna dolan gözleri eklendiğinde karşımda bir anda savunmasız bir bebeğe dönüştü. Koruyup kollamayı her şeyden çok istediğim bir bebeğe.

"Alice!"

"Bugün annesi ziyaretine gelecek."

Nereden geldiğini anlamadığım bir sesle irkildim ve etrafıma bakındım. Her ne olduysa, bir anda içinde yaşadığım dünya şekil değiştirmeye başlamıştı. Silinmekte olan bir sahneye benziyordu, kenarları kararıyordu.

"Bunun kime ne yararı olacak ki? Buraya geldiğinden beri aynı durumda."

"Konuşan kim?" Bağırarak sorduğum soruya bir cevap gelmedi. Panikle Harry'ye baktım, neden bilmiyordum ama ona ulaşabilirsem güvende olacağımı hissediyordum. Yola atıldım. Bütün sokağı korna sesleri doldurdu. Kalçama çarpan tamponun hafif acısına aldırmadım, Harry'ye ulaşmaya çalışarak ilerlerken bana çarpan aracın şoförünün arkamdan ettiği küfürleri duyabiliyordum.

"Aslında ilerleme kat ediyor. Onu çok dikkatli izlemeyen birinin görebileceği bir ilerleme değil ama ilerliyor. Ben annesinin gelmesinin onu kötü etkilemesinden endişeleniyorum."

"Ne gibi?"

"Harry!"

"Alice! Alice DİKKAT ET!"

Bir kamyon kornası kulaklarımı doldurdu. Ardından yer çekimi bir an için etkisini artırdı ve hemen sonrasında vücudumun süzüldüğünü hissettim.

Karanlık bugün ikinci kez kontrolü ele alırken, bu seferkinin daha farklı olduğunu biliyordum.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin