yirmi dört

3.1K 196 54
                                    

Alice

Kollarımı sardığım adam hıçkırıklarla sarsılırken gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Onunla birlikte ağlarken kalbimin en çok neye acıdığından emin bile değildim, Harry'nin kaybının acısına mı yoksa bu kaybı yıllardır kendisiyle birlikte saklı tutmasına mı daha çok üzüldüğümü kestiremiyordum, önemi olduğundan da değil ya.

"Şşş," dedim bir kez daha, sırtını sıvazlamayı sürdürürken. "Hadi, gel, içeri gidelim."

Koca adam kelimelerime karşılık vermektense benimle birlikte onu çekiştirdiğim yatak odasına yürüdüğünde midem içimde düğümlendi. Harry'yle ne kadar önce tanışmıştım? İki hafta mı? İki haftada gözümde çizdiği imaj öyle kuvvetli, öyle sert ve soğuktu ki şimdi bu kırılgan ve yıkık hali beni mahvediyordu. Yatak odasına girdiğimizde hiç düşünmeden yatağın üzerindeki örtüleri kaldırıp altına girdim, bir an için Harry'nin bana karşı çıkacağını sandım ama bir an sonra o da benimle örtülerin altındaki yerini aldı. Bu haliyle kabus görmüş bir çocuğa benziyordu, nerede ya da kimde bulacağını kestiremediği güven duygusunu sarsak biçimde arayan küçük, korkmuş bir çocuk.

Sırtını göğsüme yasladığında kolumu üzerine atıp ona olabildiğince sarıldım, bir yandan da saçlarını okşuyordum. "Şşş," dedim tekrar, "Her şey iyi olacak."

"Hayır," diye mırıldandı çatlamış sesiyle. Artık hıçkırıklarla sarsılmıyordu ama hala ağladığını iç çekişlerinden anlayabiliyordum. "Hiçbir şey iyi olmayacak. Bu bir masal değil, sonunda mutluluk yok, Alice, anlamıyor musun?"

Umutsuz kelimeleri boğazımı yakıp gözlerimden arka arkaya yaşlar süzülmesine sebep olsa da pes etmedim. Bu gece, buzdolabımın üzerinde beliren kelimelerin ardından içimde bir şeyler değişmişti. Saatler boyunca onlara dair videolar izlemiştim, arkadaşlıklarına, ilişkilerine, grup dinamiklerine, dedikodulara, spekülasyonlara dair her şeyi okumuş ve tahmin edemeyeceğim kadar çok ağlamıştım. İnsanlar asla Louis ve Harry'nin gerçekten bir ilişkisi olup olmadığını öğrenememişlerdi ama ben onların aksine gerçeği biliyordum, Harry bana söylemişti. O aşık olduğu insanı ve en yakın arkadaşını kaybetmişti.

"Gerçek hayatta da mutlu sonlar olduğuna inanmak zorundayım, Harry," kendi umutsuzluklarım ayak bileklerimden yukarıya tırmanırken hala onunla birlikte ağlıyordum. "Ben daha on dokuz yaşındayım, Harry, umutsuzluğa kapılmak için çok küçüğüm."

"Ben yirmi bir yaşındaydım," diye mırıldandı çatlak sesiyle. "Onu kaybettiğimde ben yirmi bir yaşındaydım Alice."

"Biliyorum," diye fısıldadım şakağına bir öpücük kondurmadan önce. Acısını ondan çekip almak istiyordum. Canının acısını kendi kalbimde hissediyordum ve nasıl yardım edebileceğime dair hiçbir fikrim yoktu.

"Onu ben öldürdüm, Alice." Kelimeleri üzerine boğazımda kırık cam parçalarından bir lokma varmış gibi hissederek yutkundum. Louis'nin kendini öldürdüğünü okumuştum, intihar etmişti, kendisini kaldıkları otelin en üst katından ölümüne bırakmıştı. "Hayır, hayır," diye mırıldandım saçlarını umutsuzca okşamayı sürdürürken. "Harry, tabi ki öyle bir şey olmadı, lütfen..."

Göğsü sessiz hıçkırıkların altında inip kalkarken ona elimden geldiğince sıkı sarıldım, "Harry," diye mırıldandım kulağına doğru, "Harry ben... Ben kaçıyorum demiştim ya," neden ona bunu anlattığımı bilmiyordum ama belki kendi acımla dikkatini dağıtabilirdim? Bilmiyordum. "Sanırım ben de senin kadar kaçıyorum aslında." Ve ardından anlatmaya başladım.

"Annemin eski kocalarından biri tarafından tecavüze uğradığımda on altı yaşındaydım," bunları sesli olarak ilk kez dile getiriyordum. İnanın bana, yaşadıklarınızı yaşadığınızı bile inkar ederken, olanları kelimelere dökmek ancak asit içtiğinizi hayal ettiğinizde hissedeceğiniz tarzda bir yakma hissi veriyordu. İç sesim çığlıklar atarak ne yaptığımı sorgulasa da durmadım, ben hikaye anlatabilen biri değildim. Anlatabileceğim tek hikaye kendi gerçekliğimdi.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin