Kırk Beş

1.4K 81 18
                                    

Alice

"Çoktan oldu."

Bir insanı bu kadar sevmek mümkün müydü?

Saçlarına asılıp başını çektim ve dudaklarımızı buluşturdum. Hala kucağında oturuyordum, aramızda hala kumaşlardan katmanlar vardı ve benim ona daha yakın olmaya ihtiyacım vardı. Olabileceğim kadar yakın, onu göğsüme sokamıyorsam bedenimin içine kabul edip orada tutabilirdim. Yalnızca tecavüzün lanetlediği, öylesine seksin anlamsızlaştırdığı bu kutsal eylemle ona fizik kurallarının izin verdiği kadar yaklaşabiliyordum. Adem ile Havva'dan gelen bu ölümcül günah; uğruna ölmeye de cennetten kovulmaya da değerdi. Harry'yle birlikte zaten kendi cehennemlerimizden geçmiş, ateşten sağ çıkmıştık, hangi cehennem korkutabilirdi ki gözümüzü?

"Daha yakın," diye mırıldandım nefes almak için geri çekildiğimizde. "Daha yakın ol."

Harry beni kavrayıp çevirdi, artık o üstteydi. Bacaklarımın arasına yerleşmeden önce ikimizin üzerinde kalan son parça kıyafetleri çıkarttı. Ona bakarken büyülenmişlikten başka bir şey hissetmiyordum. Yatağın arkasındaki pencerelerden süzülen ölgün ışık beyaz tenini porselen gibi gösteriyordu ve her seferinde olduğu gibi dövmelerinin kara lekelerinin görüntüsü soluğumu kesti. Minik göbeğine baktım, göbek deliğinin altında başlayan ince çizginin kasık tüyleri arasında son buluşuna... Ağır kasalar kaldırmaktan şeklini asla kaybetmeyen kaslı bacaklarına, karnındaki kelebeğe... Onu kaçıncı seferdir bu halde görüyordum, bilmiyordum. Kısacık hayatımıza onlarca sevişme sığdırmayı başarmıştık ama onu karşımda her gördüğümde bu huşuyu hissediyordum işte; birbirimizi bulduğumuza, ölmeyi beklerken birbirimizde hayat bulduğumuza, bu kadar şanslı olduğumuza inanamıyordum.

"Uğruna yaşamaya değersin," diye mırıldandım. Bu gün, bu gece benim için çok zor geçmişti. Eleanor'u bulmak kolay olmamıştı ama şansıma, bir tedavi merkezinde birkaç hafta geçirmek için New York'a geldiğini öğrenmiştim. Yarın onu görmeye gidecektim ve Harry ne derse desin, onu suçluluğundan kurtarmanın bir yolu varsa o yolda yürüyecektim. Eğer ortaya çıkartılacak bir gerçek varsa onu bulup çıkartacaktım. Bütün benliğimle sevdiğim adamı kendimden uzaklaştırabileceğini bile bile hem de; çünkü ona duyduğum sevgide bencilliğe yer yoktu. Onu kaybetme korkusuyla hareket etmeye hakkım yoktu.

"Bu birinin bana söylediği en güzel şey olabilir," derken öpücükleriyle bedenimin çeşitli noktalarına ruhundan minik parçalar üflüyordu. Kasıklarıma kondurduğu dudakları biraz daha aşağı kaydı, bacaklarımın içini öptüğü sırada bedenimin erimesini bekleyerek soluğumu tuttum. Saçlarına asıldım. "Daha yakın," diye mırıldandım bir kez daha. "Yakınımda olmanı istiyorum."

"İki insan bundan daha yakın olabilir mi?" diye sordu ama saçlarına asılmama aldırış etmedi, dudakları git gide daha sıcak öpücükler bırakıyordu, onu öyle çok istiyordum ki kara gecede gözlerimin önünde beyaz ışıklar çakıyordu. Bunun son sevişmemiz olabileceğini düşündüm. Eleanor'la görüşmemden nasıl bir sonuç çıkacağını bilmiyordum ama eğer bu son sevişmemizse her saniyesinin tadını çıkartmak istiyordum. Bacaklarımı aralamak için dizlerimi kavradığında minik bir iniltiyle yutkundum. "Seni özledim," dedi sanki karşılıklı oturuyormuşuz gibi bir sesle. Ardından bacaklarımın arasında yanan ateşi körükleyecek bir darbeyle dilini tenime değdirdi. "Sadece birkaç saat ayrı kaldık ama seni gerçekten özledim," dedi ardından. Dudaklarının, dilinin dokunuşları kelimelerine odaklanmamı zorlaştırıyordu ama söylediği her şeyi göğsümün en içine koyup sakladım.

"Seni şu an bile özlüyorum," dedim ardından. Sesim kesik kesik çıkmıştı ama kelimelerim saf gerçeği yansıtıyordu. Onu her saniye özlüyordum. Onunla tanıştığım günden beri uyanıkken de uyurken de onu özlüyordum.

"Ben buradayım," diye mırladı. Kelimeleri bacaklarımın arasından bütün tenime yayıldı, ürperip saçlarına biraz daha asıldım. "Bununla beni durdurabileceğini sanıyorsan..."

Lafını kestim. "Seni durdurmak mı? Neden seni durdurmak isteyeyim ki?"

Güldü. Bir kez daha sesinin titreşimlerini bedenimin en özel noktasında hissettim. İnsanların izinsizce ihlal ettiği, ömrümün tamamında bir yük olarak gördüğüm bu zavallı vücut parçası hayatımda hiç görmediğim bir ilginin, sevginin ve şefkatin odağı olurken ondan nefret ederek geçirdiğim yıllar adına kendimden özür diledim. Harry'nin suçluluğu üzerinde çalışırken farkında olmadan kendiminki üzerinde de düşünmeye başlamıştım. Bir vajinaya sahip olmanın bir hata olmadığını ilk kez onunla fark etmiştim. Var olmaktan başka hiçbir suçu olmayan bir organdı o da; üstüne milyonlarca farklı anlam yükleyen hep başkaları olmuştu. Başkalarının bana yapmayı seçtiği şeyler yüzünden ondan nefret etmemin anlamı var mıydı gerçekten?

Belki ben de kendimi affetmeyi denemeliydim. Beni değersizleştiren insanların benden çaldıkları özsaygıyı geri kazanmalıydım. Hayatımın takılı kaldığım yerinden çıkıp ilerlemeye başlamalıydım.

"Bana dön," diye mırıldandı. Dikkatimin dağıldığını fark etmiş olmalıydı ama bunda şaşırtıcı bir şey yoktu, benimle olduğu saniyeler tamamen benimle oluyordu.

"Sanırım kendimi affedebilirim," dedim ona cevaben. "Belki de vajinam yanlış hiçbir şey yapmamıştır."

Harry'nin gülmesini bekledim, şu an bunu mu düşündüğümü sormasını bekledim ama bir an için durup kafasını kaldırdı ve benimle göz göze geldiğinde ifadesindeki ciddiyet kalbimi acıttı. Şaka yapmaya çalışmamıştım evet ama beni bu kadar ciddiyetle süzmesi tarifsiz bir kırılganlık hissi yaratıyordu. Bir şeyler söylemesini bekledim. Bu cümleye nasıl cevap verebilirdi bilmiyordum ama...

Bacağımla gövdemin birleştiği yerdeki hafif çukura bir öpücük kondurdu. Bir kez daha benimle göz göze geldi. Bacaklarımın arasına eğildi, hala bana bakıyordu. Dili tenime değdiğinde beliren gözlerimi kapatma dürtümle savaştım, bu hayatımda izlediğim en erotik şeydi ama aynı zamanda, nasıl bilmesem de arındırıcıydı. Kelimelerin açıklayamadığı şeyleri hareketleriyle anlatıyor gibiydi. Bu zamana kadar hep yaptığını yapıyor ve öpüşleriyle yaralı yerlerimin acısını dindiriyordu. Koyu gözleri gözlerime kilitli bir şekilde, dakikalarca beni öptü, emdi, orgazmın vurucu dalgası bedenimi yıkayıp geçene kadar durmadı ve gözlerini kaçırmadı. Ben de bakışlarımı çevirmedim, kadınlığımdan asla utanmamıştım ama onu asla kabullenmemiştim de; o benim için evdeki üvey kardeş gibiydi. Var olduğunu biliyordum ve kısa zaman öncesine kadar ondan pek hoşlanmıyordum, üstelik onu itip kakmakta da sakınca görmüyordum.

Şimdiyse, hayatımda ilk kez bedenimi bir bütün olarak kabul ettiğimi hissediyordum.

"Kırık dökük olan senken kurtarılmaya ihtiyacı olan bendim."

Bütün bedenimi sarsan haz, bugüne kadarkilerin hepsinden daha şiddetli, daha yıkıcı ve aynı anda daha yapıcıydı. Parçalarıma ayrıldım ve kendimi toplarken çok önceden kaybettiğim parçaları da bulup yerli yerine yapıştırdım. İyileştim, arındım ve en masum günaha bulandım.

Bedenlerimiz en sonunda birbirine karıştığında onu kendime olabildiğince yakın tuttum. Bana verdiği her şey için ona minnettardım. Bana kendimi affetme şansı verdiği için ona sonsuza kadar minnettar kalacaktım.

Dudaklarım teninin tuzunu ezberledi, birbirimize dokunmadığımız tek bir nokta kalmayana kadar saatlerce seviştik. Onu öpmeye, ona dokunmaya, ona yakın olmaya doyamıyordum, bedenim bir süre sonra yorulsa da bunun belki de son gecemiz olduğunu bildiğim için durmuyordum ve onun da şikayeti yokmuş gibiydi. Hiç konuşmadık, kelimelere ihtiyacımız yoktu anlaşmak için. Sessizlik kutsal hissettiriyordu, üzerine hiç yazı yazılmamış bir sayfa kadar umut vaat ediciydi; onu karalamak doğru hissettirmiyordu.

En sonunda gün aydığında yanına uzanıp başımı göğsüne yasladım. Birazdan o uyuyacaktı ve ben Eleanor'u bulmak için evden çıkacaktım. Bugünün bana neler getireceğini bilmiyordum ama ihtimaller her şekilde heyecanlanmama sebep oluyordu.

Bir süre daha sessizlik içinde uzandık, soluklarımız normale dönene kadar kıpırtısız kaldık. Parmaklarım kelebeğinin üzerine konmuştu, o da beni sarmalamıştı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda beni izlemekte olduğunu gördüm. Uzanıp saçlarımı yüzümün önünden itti. Gözlerinin yeşili tarifsizdi, dudakları saatlerce öpüştükten sonra şişmiş ve iyice kızarmıştı, burnunun sivri ucu, sakalları, çenesinin keskin hatları...

Gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin