7 yıl önce
Harry
Kesintisizce bağırıyorum.
Bağırmayı bırakamıyorum, boğazım parçalanmak üzere belki de, göğsüm yanıyor, aldığım her nefes bir öncekinden daha güçsüz, bağırmaya devam etmek her nefeste daha zor ama duramıyorum.
Suçluluk duygusu altında ezilip öleceğim, kimse görmüyor mu? Ben kendimi öldürmesem bile suçluluk duygusu beni öldürecek, bunu nasıl, nasıl görmezler?
"Şşş, Harry, bebeğim..." Gemma'nın kolları arasındayım, bana dokunmasına katlanabildiğim başka kimse yok, annem bile. Kimse bana dokunmasın, istemiyorum. Ben rahatlatılmayı hak etmiyorum, ben yaşamayı hak etmiyorum.
Nabız atışlarımın hızını kesintisiz bağırışlarıma rağmen duyabiliyorum. Kalbim düzensizce atıyor, ağlamaktan kurumuş gözlerim batıyor, bedenim beni yarı yolda bırakıyor sanki. Nasıl görmem? O benim her şeyimdi. O benim en yakın dostumdu, aramıza mesafeler girmiş olsa bile o benim ruh eşimdi, kafasında intihar düşüncesi vardıysa bunu benim görmem gerekiyordu. Kimse değilse bile benim görmem lazımdı, kimse onu benim kadar iyi tanımıyordu ki!
Belki o gece üstüne gitmeseydim... belki onu rahat bırakmış olabilseydim... belki... belki ben olmasaydım hala yaşıyor olurdu. Benim suçum. Görmemek benim suçum, insan bir anda intihara karar vermez ki? Louis böyle bir insan değildi. Kendini bir otelin çatısından sokağa bırakması için onu zorlayan ben miydim? Belki de gidip sarılmalıydım ona, belki de kelimelerin aramızı kirletmesine izin vermemeliydim.
Bilmiyorum. Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var. Hepsi benim suçum. Bunu önleyebilirdim. Ben... bir şeyler yapmış olmalıydım.
En yakın arkadaşımın, ruhunu sevdiğim adamın bugün hayatta olmamasında en büyük suç benim. Bırakın öleyim, bırakın öleyim, n'olur bırakın öleyim...
"Sakın!" Gemma'nın çığlığı beynimin işlevsiz kıvrımlarına ulaşana kadar sesli olarak yalvardığımın farkında değilim. Ama belki birileri acımı sonlandırır diye devam ediyorum yalvarmaya.
Bırakın öleyim. Bırakın gideyim, ben böyle yaşayamam. Bu suçlulukla aynaya bakamam ben, en sevdiğim insanın bir daha asla telefonlarımı açmayacağını bilerek hayatıma devam edemem. Saçlarımı bir daha karıştırmayacak. Temizlik takıntımla bir daha asla dalga geçmeyecek, bir daha asla onu yemek yediği tabağı lanet olası bulaşık makinasına koymadığı için azarlayamayacağım.
Bırakın öleyim. Bırakın öleyim.
"Harry, hayır, Harry, lütfen..." Gemma'nın hıçkırıklarını duyuyorum bu sefer de. O kadar bencilim ki şu an, kız kardeşimi ağlatıyor olmamı umursamıyorum. Louis'nin yanına gitmeliyim. İntihar edenler aynı cehennemi paylaşır mı? Ondan ayrı bir yere gitmek istemiyorum.
Bırakın öleyim.
"Harry..." Gemma adımı sonsuz bir çaresizlikle sayıklıyor, duyabiliyorum. Benim için korktuğunu biliyorum. Ama ne bağırmayı bırakabiliyorum ne yalvarmayı, "BIRAKIN ÖLEYİM! BIRAKIN GİDEYİM!"
Louis bensiz çoraplarının diğer teklerini bile bulamaz ki!
"BANA İHTİYACI VAR! BIRAKIN ÖLEYİM!"
Bana ihtiyacı var. Her neredeyse bana ihtiyacı var, biliyorum. Bensiz kaybolduğunu düşündükçe göğsüm daha çok sıkışıyor, sanki Louis'nin ölümüyle parçalara ayrılmış ruhumdan geriye kalan şey her neyse minicik bir yere sıkışıp kalmış gibi, sanki ruhumu megeneyle sıkıyorlarmış gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]
FanfictionSuçluluk duygusunun ve depresyonun yapış yapış karanlığı içinde yolları kesiştiğinde bir hayalet "yaşamayı bekleyerek ölen" iki insanı bir araya getirecek.