otuz

3.7K 226 117
                                    

Alice

Uyandığımda kendimi Harry'nin kollarının arasında bulmayı beklemiyordum. Sırtım göğsüne yaslıydı ve üstteki kolu beni iyice kendine çekerek karnımın üzerinden bedenime dolanmıştı. Hafif horultuları kulağımın hemen yanından duyuluyordu. Kafamı kaldırıp etrafa bakındım, dışarıda hava ne çok aydınlık, ne çok karanlıktı, saatin kaç olduğunu buradan bakarak söylemem imkansızdı. Kafamın üzerinde beni yatağa bastıran bir ağırlık vardı, bademciklerim şişti ve gözlerim onları her kırpıştırdığımda acıyordu.

Kafamı Harry'nin başımın altından geçen kolunun üzerine geri bırakıp homurdandım, bu kadar hasta olmak için gerçekten salak olmam lazımdı ama belli ki gerçekten salaktım. Dün gece o sokakta donarak öleceğimden çok eminken sonrasını hiç düşünmemiştim, kulaklarım uğuldarken kendime de depresyonuma da lanetler okuyordum.

"Louis?"

Harry yanımda aniden uyanınca korkuyla yerimden sıçradım, araladığı gözlerle şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordu. Benimse kalbim çoktan içimde on bin parçaya ayrılmıştı, onun adını sayıklayarak uyanıyordu, Louis'nin, sevimli hayaletimizin.

Birkaç saniye içinde ne olduğunu, nerede olduğumuzu anlayan Harry hafif bir iniltiyle başını tekrar enseme gömdü, nefesinin sıcaklığıyla ürperirken bunun yeni olduğunu düşündüm, benden çığlıklar atarak kaçmıyordu, ölüyor muydum acaba?

"Sakın! Sakın Alice! Bana bunu yapamazsın! Anlıyor musun beni? Benim hayatımdayken ÖLEMEZSİN! Louis'nin ardından sen de gidemezsin, tamam mı?!"

Dün geceden beri kulağımdan silinmeyen sesi bir kez daha kulaklarımda çınladığında ona biraz daha sokuldum, beni itmesini, yanımdan kalkmasını, kaçıp gitmesini bekliyordum ama ben ona sokulunca kolunu tekrar bana dolayıp beni iyice kendine çekmesini beklemiyordum. Dolayısıyla tam da söylediğim gibi beni kendi bedenine iyice bastırdığında şaşkınlıkla soludum, "Ölüyor muyum?"

"Ne?" uykulu sesiyle birlikte sıcak nefesi kulağıma çarptığında ürperdim, hastalıktan kafamı kaldıramıyorken bile ondan etkileniyor olmam bana evrenin en büyük şakası filan olmalıydı. "Hiç."

Susup geniş gövdesinin yarattığı huzur hissine sığındım. Bizi birbirimize yakınlaştıran şeylerin trajediler olması çok üzücüydü ama durum tam olarak buydu. Üstelik tanışmamızdan bu yana geçen birkaç kısa haftada kalın duvarlarımızın arkasına gizlenip oradan birbirimizi gözlemlerken, geçtiğimiz iki gecede aramızdaki bütün duvarları, sınırları, sırları yıkıp yok etmiş gibiydik ve bu... beni korkutuyordu. Harry dengesiz bir adamdı, benimle bu kadar yakınlaşmaktan korkup gerilemesi tam da ondan beklenecek bir hareketti.

Ve benden bir kez daha uzaklaşmasına katlanabilir miydim, bilmiyordum. Bu kaygan zeminde tutunduğum tek sağlam şey oydu, dengesizin teki olsa bile, fantastik bir kurgudan fırlamış bir hayaletle yaşayıp ona hala aşık olsa bile... kendisinin de söylediği gibi sadece siyah ve griden oluşsa bile şu an için elimdeki tek şey oydu.

Daha on dört gündür tanıdığım bir adamı kaybetmek fikri beni iliklerime kadar korkuyla titretiyordu.

"Gene benden uzaklaşacak mısın?" birkaç dakikadır sessizlik içinde yatıyorduk ama artık uyanık olduğunu biliyordum. Derin bir nefes alışını dinledim, göğsü aldığı nefesle gerilirken ne kadar mümkünse ona o kadar daha yaklaştım, "Bu benim için çok... Zor. Biliyorsun ya?"

Fısıldayarak konuştuğunda nedense silikleşmiş İngiliz aksanı daha belirgin oluyordu, boğuk sesi tenimin gözeneklerinden sızıp benliğimi doldurdu, "Biliyorum." Biliyordum. Ne yaşadığına dair bir fikrim yoktu. Neler atlattığına, nasıl bir cehennemin içinde kavrulduğuna dair hiçbir şey bilmiyordum ama insanlardan uzak durmayı biliyordum. Bir kere başladığınızda alışkanlık yapıyordu, başta yalnızlığınızın içinde yansanız bile sonradan yalnızlığınızla birlikte yanmaya başlıyordunuz ve haksızlığa uğramışlık hissi yalnızlığınızla sizi birbirinin içinde eritip ayrılmaz bir bütün haline getiriyordu. Bir noktadan sonra yalnızlık bir seçim olmuyordu, bir zorunluluk, hayatta kalabilmek, kurtulabilmek için tek yol haline geliyordu. Dolayısıyla insanın kendini soktuğu yıllar süren tecrit halinden kopmak istememesi dünyanın en doğal duygusuydu. Stockholm Sendromuna benziyordu aslında, sizi kaçıran yalnızlığa bir süre sonra aşık oluyordunuz, ondan kopmamak için benliğinizden sürekli ve sürekli ödün veriyordunuz.

Nowhere Near Wonderland - [Harry Styles]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin