Bölüm 29

350 25 66
                                    

Carmen;

Bu, gerçek olamayacak kadar güzel ama bir o kadar da yaralayıcı bir rüyaydı. Rüyadan başka bir şey olamazdı çünkü. O ölmüştü... Gözlerimle görmüştüm cesedini. Yanıklarını, yüzünde ve vücudundaki yara izlerini zihnime kazımıştım ben... Klaus neden bana bunu yapıyordu? Neden zihnimle böyle oynuyordu?

"Rüyada değilsin meleğim."

"Ama bu nasıl olabilir? Öldüğünü gördüm. Seni gömdük."

"Evet, haklısın. Ama onu geri getirdik. Yani, dönüştürdüm. Öldüğünde vücudunda kanım vardı."

"Ne? Neden yaptın bunu?"

"Carmen, ben de artık bir vampirim."

Klaus'un bana dokunuşuyla tepeden tırnağa irkildim. Ağabeyim... Benim nezaket abidesi, masum ağabeyim artık bir canavardı. Tıpkı benim gibi. Bu nasıl bir lanetti böyle? Ne tepki verecektim şimdi?

"Ee, bana nasıl teşekkür edeceksin prenses?"

Gözyaşlarımı silip kocaman mavi gözlerine baktım. Sakin bir deniz kadar durgundu. Dümdüz bakışları benimkilerden ayrılmıyordu bir an olsun. David ise her zaman ki dinginliğiyle bizi süzüyordu. Sonunda biraz olsun olanları sindirmeye başlamıştım ve kendime geldiğimde ilk işim birkaç adım ötemdeki ağabeyime hasretle sarılmak olmuştu. Onun kokusunu, sesini, nefesini bile özlemiştim. Hala aynıydı. Gözlerinin içi yine ışıl ışıl, gülümsemesi de yine sıcacıktı. Narin ama güçlü kolları belime dolandığında kendimi ona yasladım ve sanki olabilirmiş gibi daha da sıkı sarılarak gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ağlamaktan hiçbir zaman utanmamıştım, yine utanmıyordum. Dakikalarca böyle durduk, bıraksam gidecekmiş gibi sıkı sarılıyorduk birbirimize.

Damon hala yanımda değildi. Kim bilir görse ne kadar şaşıracaktı. Neden hala beni merak etmemişti? Yoksa, yokluğumu fark etmemiş miydi? Başımı kaldırıp David'in koyu kahve gözlerine baktım ve ona hayatı boyunca benden aldığı en uzun öpücüğü verdim. Öyle ki yanağı kızarmıştı. Kocaman bir kahkahayla ayrıldı benden. Onu en son çocukken böyle öpmüştüm. Evimizin bahçesine kurduğumuz salıncakla savaş verdiğimi görüp, saatlerce beni salladığında. Ancak artık ne ben o masum kızdım, ne de o... İkimiz de hiç tahmin etmediğimiz bir halde ve yerdeydik.

"Seni çok özledim bir tanem."

"Ben de David. Öyle çok şey oldu ki!"

"Biliyorum, yani bana ne anlatıldıysa o kadarını işte."

"Artık buradasın. Gitmeyeceksin değil mi? Hep yanımda olacaksın değil mi?"

"Sonsuza kadar. Görmeyeli bayağı değişmişsin."

"Evet, dayı oluyorsun David. Bir erkek yeğenin olacak."

"Tanrım, bu benim durumumdan bile ilginç."

"Bir de bana sor."

"Bu arada, Damon nerede? Neden yanında değil?"

"En son aşağıdaydı."

"Aranız kötü mü?"

"Hayır ama biraz atıştık. O kadar..."

"Seni çok üzdüğü hissine kapıldım nedense? Ona yine bir ders vermemi ister misin?"

"Ders?"

Kahkahamı bastıramamıştım. Damon ve David arasındaki yaşanan olay gözümde canlanmıştı o an. Gittiğimiz bir barda onu gözüyle yiyen bir kadınla flört etmeye yeltenmişti, -aslında sadece kanını içmek için olduğunu sonradan öğrenmiştim- bunun sonucunda da onu orada bırakıp eve dönmüş ve ağlamaya başlamıştım. Tabii o an eve gelip beni bekliyor olan ağabeyimi de fark ettiğimde çok geçti her şey için. Damon peşimden geldiğinde David ona daha bir şey demesine fırsat vermeden yumruklarını geçirip duvara fırlatmıştı bile. "Kimsin ya da ne yaptın bilmiyorum ahbap ama, eğer bir daha kardeşimi ağlatırsan döktüğü her bir gözyaşının bedelini acı çekerek ödersin." demiş ve onu günlerce bir daha eve sokmamıştı. Damon'a ağabeyimin fotoğrafını göstermiştim ve o tanıdığı için kendisine karşılık vermemişti aslında. Verse neler olurdu tahmin bile edemezdim. Ben onu affedince de oturup sabaha kadar sohbet etmiştik. David onu sevmiş olsa da, hala temkinli ve biraz da mesafeliydi.

DAVETSİZ MİSAFİR (DAMON SALVATORE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin