Bölüm 33

350 26 75
                                    

Carmen;

Uyanırken, vücudumdaki her kemik kırılmışçasına canım acıyordu. Gözlerim parlaklığa alışınca elimi yüzümden çekip etrafa bakındım, yynı hastane odasındaydım ama yanımda olması gereken bebeğim ve babası yoktu. Hatta hiç kimse yoktu. Odam neden boştu?

Kalkmaya çalışırken iki kolumdaki kan torbalarının bağlı olduğu iğneler dikkatimi çekmişti. Kokusuna bakılırsa insan kanıydı. Olanları hatırlamaya çalıştım bir süre. Damon’ın yüzüğünü çıkartıp pencereye gidişini görmüştüm en son. Sonra ne olmuştu? Anımsayamamıştım. Yerimde doğrulup iğneleri bir çırpıda çıkardım. Değil vampir hızımı kullanmak, ayakta durmakta bile zorluk çekiyordum. Bana neler oluyordu böyle? Kolumdan sızan kan damlalarıyla kapıya doğru ilerledim. Gitmek yıl sürmüş gibi geliyordu. Başım dönüyor, dizlerim tir tir titriyordu ve çok üşüyordum. Kapıyı güçlükle açıp dışarı çıktım. Ayağımın değdiği zemin sanki içeridekinden daha soğuktu. Tepemdeki ışık yanıp sönüyor, beyaz ışık gözüme her değdiğinde beynim oyuluyormuş gibi çok canımı acıtıyordu. Etrafta kimsenin olmaması yine dikkatimi çekmişti. Neden kimse benimle değildi? Ne zamandır uyuyordum?

‘’Kimse yok mu? Damon neredesin?’’

Kendi sesim aksedip bana geri dönüyordu bos koridorda. O zombili filmlerden birinde hissediyordum kendimi ilerlerken. O kadar güçsüzdüm ki, duvarlara tutunarak yürümek bile işkence gibiydi ve ben hala neden böyle olduğumu anlayamıyordum. Sonuçta kan verildiyse daha dinç olmam gerekmez miydi? Her ne olduysa bir şeylerin ters gittiği çok belliydi.

Onları bulmak zorundaydım. Neden şu kan torbalarından birini içmemiştim ki uyandığımda? Pişmandım şimdi bunu yapmadığıma ama yapabileceğimden de emin değildim aslında. Nedense hamile iken olduğu gibi olmayacağını düşünüyordum.

Koridor bitip sağa döndüğümde bir ses ulaşmıştı kulaklarıma. Bir bebek sesi. Oğlum olmalıydı. Var olan tüm gücümü toplayıp adımlarımı hızlandırdım. Kapısında Yenidoğan Yoğun Bakım yazan bir yere gelmiştim. Oğlum olduğuna emin olduğum bir bebek, battaniyenin altında ağlıyordu. Yine kimseler yoktu etrafta. Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Ne lanetse hiçbir şekilde de kıpırdamıyordu. Tekrar camın önüne gidip duvara montelenmiş olan yangın söndürücüyü son kalan gücümle bağlı olduğu yerden söktüm ve cama fırlattım. Cam büyük bir gürültüyle kırılırken, gözlerim bebeğimin başında dikilen siyah bir silüete takılmıştı.

Ağlama sesi kulaklarımı doldururken camdan içeri girip elime ne geçerse üstüne fırlattım ama kımıldamıyordu bile. Ne istiyordu benim oğlumdan?

‘’Lütfen bırak onu, ne olur zarar verme. Ne istersen yaparım.’’

Bu kez ona kendimi fark ettirebilmiştim sanırım. Başı hareket ediyordu, bana döndüğünde sadece mavi gözlerini görmüştüm. Çok tanıdık geliyordu. Tam kim olduğunu görmek için ona biraz daha yaklaşmıştım ki, bir anda ortadan kaybolmuştu. Mavi battaniyeye sarılı bebeğimi kucağıma alıp boynumun altına yerleştirdim. Öyle güzel kokuyordu ki... Neredeyse kaybedecek olmanın acısı ise hala kalbimdeydi.

Onu alıp odadan çıktım, gidebileceğim tek bir yön vardı ama karanlıktı. Nedense korkuyordum. Damon'a ve beni duyabilecek herhengi birine seslendim, defalarca seslendim ama hiç kimse cevap vermemişti. Ölümsüz sevgilim bizi bırakıp gitmiş miydi yoksa? Damon ölmüş olamazdı, inanmıyordum buna. Varlığını tüm aşkımla hissediyordum, hayattaydı. Öyle olmalıydı yoksa bununla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Düşüncesi bile içimi yakmaya yetmişti.

Ben küçük adımlarla karanlığa doğru ilerlerken o taraftan bana doğru esen sert bir rüzgar içimi titretmişti. Nasıl bir kabustu bu böyle? Ya da Cehennem miydi acaba? Belki de ben ölmüştüm ve başından beri kaybetmekten korktuğum bebeğimin acısını defalarca yaşamaya, sonsuz bir işkenceye maruz bırakılmıştım. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Ancak Araf'ta olmadığıma emindim çünkü orayı görmüştüm.

DAVETSİZ MİSAFİR (DAMON SALVATORE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin