Her Son Bir Başlangıçtır

48 8 0
                                    

Gözümü açtım. Başarmıştım ve artık sayemde herkes nasıl bir yerde olduğumuzu görüyordu. Ama görmesek daha iyiydi sanki. Olduğumuz yer kocaman bir borunun içindeymişiz gibi hissettiriyor; dar, uzun ve rutubet kokuyor. Birkaç metre sonra boru sola dönüyor ve zaten biz de daha ötesini göremiyoruz. Gördüğümüz yerdeyse elimdeki ateşin aydınlığından başka bir şey yok.
Himeros:
-Ne yapmamız gerekiyor?

Himeros sözünü bitirir bitirmez şüphe bile etmeden yürümeye başladım. Işık olan her yerde yeterince cesurum.
Sola döndüğümüzde de gördüğümüz görüntü değişmedi. Sadece çok olmasa bile biraz uzakta içeriye giren ışık dikkatimizi çekti ve bu sefer sağlam adımlarla, kendimize güvenerek yürümeye başladık. Işığın içeri girmesine sebep olan şey ızgaralı kapaktı. Izgaranın açık kısımlarından aşağıya baktığımızda ışığı loş bir oda vardı. Kapağı çıkarıp tek tek odaya atladık. Sanırım artık ışığa ihtiyacımız yok.
Odanın kapısını açmaya çalıştık ama kilitliydi. Her yerde ipucu aramaya başladık. Asıl ipucunun güçlerimiz olduğunu unutup çekmecelerin hepsini yere boşalttık, tüm dolapları karıştırdık hatta halının altına kadar baktık. Ama haklı olarak bulamadık. Boreas konuşana kadar...
Boreas:
-Arkadaşlar güçlerimiz... Yani şimdilik sadece Hestia'nın var ama kapıyı açmak için gayet yeterli bence.
Doris:
-Sizi bilmem ama ben hala güçlerim olduğu düşüncesine alışamadım.
Hera:
-Bana da hala her şeyi beynimizle yapmamız gerekiyormuş gibi geliyor. Anlayacağın yalnız değilsin.

Ağzımı açmadan kapıyı açmaya koyuldum. Birkaç denemeden sonra başardım da. Kapının dışında geniş bir koridor vardı. Sessizdi kimse yoktu. Tek sorunumuz sağdan da gitsek soldan da gitsek karanlıktı. Tamam, anladım korkumla savaşıyorum da abartı olmuş biraz.
Helios:
-Hestia ne bekliyorsun yürüsene!
Hestia:
-Ne taraftan gidiyoruz?
Hephaistos:
-Sağdan.
Helios:
-Soldan!
Hestia:
-Hayır, ikisi de değil. Tam karşımızdaki odaya girelim bence.
Helios:
-Karanlığı takip etmen gerekiyor. Bunun olayı bu. Sen kaçtıkça biz kaybedeceğiz.
Hestia:
-İyi de bunları sen nereden biliyorsun?
Helios:
-Biliyorum işte bir yerlerden. Sorun bu mu şu anda gerçekten?
Hestia:
-İçime kurt düşürüyorsun ama her neyse. Sağdan gidelim.

Ben elimle etrafı aydınlatarak yürürken diğerleri de peşimden gelmeye başladı. Odanın loş ışığının az da olsa aydınlattığı kısmı bitirip zifiri karanlığın içine girmek üzereydik. Biraz gergindim ama 'en azından yalnız değilim' diye düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışıyord-
Hestia:
-Çocuklar!?

Gücüme hükmedemedim. Ben karanlığın içine girmişken diğerleri girememişti. Arkamı dönüp çıkmaya çalıştım ama çıkmamı engelleyen bir duvar var gibiydi. Görünmeyen bir duvar. Diğerleri benimle konuşmaya çalışıyordu ama sesleri çok boğuktu ve artık onları göremiyordum. Her yer karanlıktı. Güçlerimi kullanmayı denesem bile olmuyordu. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Diğerlerinin çok ama çok boğuk seslerine odaklandım.
Dione:
-Başaracaksın.
Hephaistos:
-Düşündüğünden çok daha fazlasısın.
Helios:
-Başarısız olacak kadar korkak değilsin, değil mi?
Doris:
-Sana güveniyoruz.

Doris miydi o? Her neyse şu an sadece kendimi toplamam gerekiyor ve buradan çıkmam gerekiyor. Ama etraf iğrenç bir şekilde benzin kokarken kendimi toplamam biraz zor olacak.
Sakinleşip gücümü kullanmayı denedim. Gözümü açtım ama hala karanlıktı. Soğukkanlı olmayı deneyip tekrar tekrar denedim. Başaramadıkça içimdeki tedirginlik de artmaya başladı.
Madem güçlerimi kullanmayı başaramıyorum. Burada böyle oturacak değilim.
Gözlerimi kapattım ve olduğum ortamı -sadece düşüncemde- kendime göre değiştirmeye başladım. İlk başta her yerinde büyük camlar olan ve şimdiye kadar hiç bu kadar çok gün ışığının bir arada olmadığı bir oda hayal ettim. Bu sakin olmam için yeterliydi. Yavaş yavaş adım atmaya başladım. İlerlerken aynı zamanda ellerimle etrafı yokluyordum. Ama etrafta hiçbir şey yoktu. Çünkü elim şimdiye kadar herhangi bir şeye çarpmamıştı ya da herhangi bir şeyi hissetmemişti. Bir süre daha yürüdükten sonra sert bir şeye çarptım. Elimle bir süre yokladıktan sonra geç de olsa onun bir kapı olduğunu anladım. Çıkacağımı düşünerek kapıyı açmaya çalıştım ama açılmadı. Bu sefer de ipucu belki güçlerimizdir diye düşündüm. Gücümü kullanmayı denedim. Kapının yanma çıtırtılarını duymaya başlayınca başardığımı fark edip gözümü açtım. Ama görmesem daha iyi olurdu. Çünkü yanan şeyin kapı değil, kapının altından giren ve odanın bir kısmını kaplamış benzin olduğu aşikârdı. Tahtadan bir masa ve üstündeki kitaplar, yerde duran hatta kirden belli bile olmayan aşırı eskimiş halı, üstünde 2 sene öncesinin tarihi yazan gazete... Etrafımdaki her şey yanıyordu. Ve ben de durmuş onların kül oluşlarını izliyordum. Biraz daha izlemeye devam edersem tahta parkeler de yanmaya başlayacaktı. Tabii bir süre sonra onlarla beraber ben de.
Bir şey yapmam gerekiyor. Artık olduğum yeri görebildiğim için nerden ve nasıl çıkabilirim diye etrafı incelemeye başladım.
Odanın bana en uzak köşesinde, kolumdaki ateş elementi dövmesinin aynısı vardı. Ama tek başına yeterli olabileceğinden emin değilim. Bu yüzden de incelemeye devam ettim. Ümidimi yitirecekken kapının üst köşesinde de aynı şekli görünce rahatladım. Şu an yapmam gereken tek şey odanın bana en uzak köşesine yanan ateşten daha hızlı bir şekilde ulaşmam.
Fazla vakit kaybetmeden koşar adım sembolün yanına gittim. Çıkarabileceğimi sanmıştım ama onun bir düğme olduğunu sonradan fark ettim. Sembole basıp kapının önüne geri geldiğimde ateş daha da alevlenmişti. Kapı bir an önce açılmazsa bir süre sonra, şu yerde duran kül olmuş gazeteden farkım olmayacaktı.
Parkeler siyah renk olmaya hızla devam ediyordu. Kapı da hala tık yoktu. Ve içimi tedirgin düşünceler sarmaya başladı. Kafamda bir sürü kötü şey dönerken kapının hareket ettiğini hissettim. Ve evet, başarmıştım!
Kapı benim geçebileceğim kadar açıldığında dışarda ne olduğunu düşünmeden çıktım. Ayağım boşluğa gitti ve sert bir yere çakıldım. Çok yüksekten düşmedim ama yine de canım acıdı. Bittiğini sanmıştım. Ama hiç yoktan etrafım aydınlıktı.
Olduğum yer kare şeklinde bir kutu gibiydi. Ve her tarafında küçük delikler vardı. Arkamda duran biri bana seslendi. Önce korktum sonra arkamı dönüp hayatımın şokunu yaşadım.
Hestia:
-ANNE!?

Sadece fotoğraflardan tanıdığım, bir günlüğüne bile olsa görmek ve vakit geçirmek istediğim hatta öldüğünü düşündüğüm kişi şu an karşımda mıydı?
Athena:
-Kızım!
Hestia:
-Gerçekten şu an burada mısın?
Athena:
-Evet buradayım.
Hestia:
-Şimdiye kadar hayattaydın yani öyle mi?
Athena:
-Bunları sonra konuşuruz. Hadi benimle gel, bırak bu element oyununu. Zaten bir şeye yaramayacak. Sadece sevdiğin insanları kaybedeceksin. Üzüleceksin, kırılacaksın. Oyun bittiği zaman mutlu olamayacaksın. Gel birlikte mutlu olalım. Baban, sen ve ben...
Hestia:
-Babam, annemin böyle biri olduğunu anlatmadı bana hiç. Her şeye rağmen arkadaşlarının yanında olan, hiçbir şeyden kaçmayacak kadar cesur olan birini anlattı. Ama sen şimdi bana korkaklık yap, ihanet et diyorsun. Bunu yapamam. Benim annem böyle biri olamaz değil mi?

Acı bir tebessümle annemle yaklaşmaya başladım. Gerçekten var olduğuna emin olmak istiyordum. Ben yaklaştıkça geri çekildi. Ona dokunmama izin vermedi.
Bunun bir oyun olduğunu anlamıştım. Karşımdaki gerçekten annem değildi. Çünkü annem ölmüştü. Ben annemin her zaman iyi biri olduğunu düşünüp kendimi kandırdım. Bunu kabul etmek istemiyorum ama annem, yaşarken böyle biriydi. Kötüydü.
Ve element oyunun aslında korkularımızla yüzleşmemiz için yapıldığını anladım. İçimde şimdiye kadar gizlediğim korkumla yüzleşmek zorundaydım. Gerçekleri kabullenmek zorundaydım.
Hestia:
-Babama ihanet ederken hiç üzülmedin mi gerçekten? Senin için hiç düşünmeden canını verecek birini nasıl başkası için bırakabildin? Vicdanın nasıl rahat etti? Konuşsana! Sonra nasıl utanmadan geri döndün mesela?
Athena:
-Hestia, ne olduğunu bilmiyorsun.
Hestia:
-Evet, biliyorum. Zaten birlikte olamayacaktınız. Biliyorum, zaten önünde sonunda ikinizden biri ölmek zorunda kalacaktı; çünkü artık her şey için çok geçti. Ama sen babamı kendi ellerinle tehlikeye attın. Sen babamı tuzağa düşürmek için bilerek yaptın. Ve eğer sen olmasaydın şu an hayatını mutlu bir şekilde yaşayabilirdi. Sen onun en büyük aşkını elinden aldın. Hem de bilerek, isteyerek.
Athena:
-Bunları başka kim biliyor?
Hestia:
-Herkes, seni aşkı uğruna kendinden vazgeçen biri sanıyor. Gerçekleri sadece babam ve ben biliyoruz.
Kendimi iyi hissettiren şey ne biliyor musun, anne? Köpek gibi pişman olup ölmeyi kabul etmen. Kimse sana babam gibi bakmadı değil mi? Kimse onun gibi sevemedi seni. Zaten hayatlarının hatası olurdu.

Anneme yaklaştım.
Hestia:
-O gün nasıl babamı o batağa ittiysen bugün ben seni iteceğim.

Annemi ittirdim. Sadece bir simülasyon olduğu için olduğumuz yerden aşağı düştü. Kutudan çıktığı gibi karıncalandı ve birden yokoldu. Düştüğünü göremediğim için tatmin olamadım. Ama en azından gerçeklerle yüzleşmiştim. Ve bir an önce bu oyundan çıkabilmek için babamın bana anlattığı şeyleri kendime hatırlatmaya başladım.
Hestia:
-Annem babamı, ölmesini istediği için kendine aşık edip yarı yolda bıraktı; hamile olduğunu öğrendiğinde de mecbur kalıp geri döndü. Babam da benim için annemi kabul etti. Annem aslında babamı sevmiyordu. Sonradan sevdiğini fark ettiğindeyse artık her şey için çok geçti. Çünkü zıt elementler birlikte olamazdı. Yarışı kazandığında da ölecek kişiyi seçti. Yani kendini. Çünkü vicdanını ancak böyle rahatlatabilirdi. Sonunda bir şeyi doğru yapmıştı: Kendini yok etmişti.

Gözlerimi kapattım. Ve yanımda insanlar olsaydı onların da duyabileceği bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
Hestia:
-Biliyorum, annem kötü biriydi. Annem korkaktı, güçsüzdü ve ihanet etmişti. Hatta belki de beni hiç sevmedi.

Ben bunları kendi kendime kabul ettirirken sessizliğin yerini uğultu almaya başlamıştı. Sanırım bu sefer gerçekten başarmıştım. Gözümü açtığımda, annemi ittiğim yerde çıkabileceğim kadar büyük bir delik vardı ve herkes karşımdaydı.
Sonunda diğerlerinin yanındayım. Ve sanırım tüm korkularımla yüzleştim. O kadar da kötü değildi.
Helios:
-Ağlayacağını bilseydim yanında gelirdim.

Ağlamış olduğumun farkında bile değildim. Helios'a gülümsedim. Bazen can sıkıcılığından arınıyor.
Boreas:
-İyisin değil mi? Anlatsana n'oldu?
Hestia:
-Diyeceğim tek bir şey var: Korkularınızla yüzleşmeye hazır olun. Benden sıra geçti, artık rahatım.

Gülümsedim. Karşımda duran herkes de bana gülümsedi.

UYUMSUZ ELEMENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin