misafir

5K 229 1
                                    

terlemiştim hemde sırılsıklam olmuştum pencereden giren buz gibi rüzgar tenime girip üşüdüğümde terlediğimin farkına varmıştım. ''korkma sakin ol'' diyen adamın varlığını bile unutmuştum sesini duymasam burda yalnız olmadığımı anlayamayacak kadar aklım uçup gitmişti. ''kalkma dur'' diyerek yanıma koştu ama kalkmaya çoktan yeltenmiştim. eve gitmek uyumak istiyordum. aslında aklımdaki tek şey uyumaktı yerin pekte bir önemi yok gibiydi burda bu şezlonga bile kıvrılıp uyuyabilirdim. hocamın yardımıyla ayağa kalktığımda bir anlığınıda olsa midem ağzıma geldi ama kusmadım daha doğrusu kusamadım çünkü midemde çıkarabileceğim hiç bir şey yoktu. ''ela konuş benimle ne gördüklerini söyle'' duygusuz herif neyin var demek yerine orda neler olduğunu soruyordu bana. ''sadece bir göl ve bir adam'' dedim şaşırmıştı hatta gözleri kocaman olmuştu. ''neden öyle bakıyorsunuz'' dedim çünkü gözlüğünün üzerinden bile kocaman olmuş siyah gözlerindeki şaşkınlığı görebiliyordum. ''adam mı'' başımı sallayınca tekrar ''adam mı'' diye sordu ''evet bir adam ama yüzünü görmedim yada başka bir yerini sadece sesini duyabilidim o kadar''  dedim. tek kelime dahi etmedi bende kendimi gitmek zorunda hissettim ki varlığımın o an için sonlandığını anlamıştım. ben yokmuşum gibi mırıldanlara başlamıştı ama ne dediğini anlamıyordum. 

        yürüyordum ama ne yöne gittiğimin farkında değildim etrafımdaki kalabalığın uğultulu gürültülerini duysamda hiç bir şey ifade etmiyordu bana. ''ne duruyorsun orda bee girmek için kırmızı bal mumlu davetiye mi belkiyorsun'' dedi nazlı. yurda ne zaman gelmiştim ne zamandır kapıda dikeliyordum hiç birini hatırlamıyordum. bu adam bana ne yapmıştı böyle yada ben sadece sınıfta kalmamak için nasıl bir olayın içine dahil olmuştum. bu adam benim üç yıldır hocamdı ama onu ne kadar tanıyordum. nerden biliyordum sapık yada katil olmadığını yada ona bu kadar güvenecek kadar nasıl aptal olabilmiştim. hipnoz esnasında bana dokunsa bana tecavüz etse resimlerimi çekip bana şantaj yapsa ne yapardım elimden ne gelirdi hakimiyetimin onda olduğunu bildiğim halde böyle bir salaklığı nasıl yapmıştım. ''neyin var senin'' diye tepemde cehennem zebanisi gibi bekleyen nazlıya artık nasıl baktıysam tek söz söylemeden çıkıp gitti odadan ki onun böyle sessiz kaldığı çok az zaman olurdu. 

      ne işin var burda kadın sesiyle zıpladım yataktan. komidinin üzerinde duran saat sabahın 02:34 gösteriyordu. hiç bir zaman uykum bölünmemişti bu geceye kadar. her zaman deliksiz uyuyan ben tuvaletim bile gelse asla kalkmazdım yataktan ve çoğu zamanda  tuvalete zor atardım kendimi uyandığımda. ses hala kulaklarımdaydı. ne kadar baskın ve erkeksi bir seti böyle görüntü olmasa da bir sese bir nefese hayran kalmıştım. yatağın içinde ne kadar oturdum bilmiyorum. nazlı ağzını beş karış açmış hırlayarak uyuyordu. bu kızla ilk tanıştığımızdan beri yıldızımız hiç barışmamıştı. çoğu ortak olan yaşam alanlarımızda bile birbirimize pek bulaşmıyor pek konuşmuyorduk zorki konuşmalar hariç. konuştuğumuzda da genelde ben susuyordum o şikayet edip duruyordu. uykuya olan zayıfım yüzünden hep uyuşuk bir kız olmuştum nazlının gıtlağını sıkmak istediğim çoğu zamanlarda bile bu uyuşukluk yüzünden hep susan ve odayı terk eden ben oluyordum. gece uykumdan beni feragat ettiren şey o ses mıydi yoksa hocamın yaptığı terapi bana iyi mi gelecekti bilmiyordum. belkide şansımı denemeliydim bu yolda. değişmek istiyordum zamanın içine karışmak hayatımı daha iyi sürdürmek yaşıtlarım gibi cafelerde sinemalarda alışveriş merkezlerinde zaman geçirmek ve en önemlisi okulumu bitirip tezimi hazırlayıp bir an önce annemi o hastaneden kurtarmak istiyordum. bunları düşünürken saat 02 : 45 olmuştu şaşırdım kendime ve hemen buz gibi yatağa girip yorganı kafama kadar çekip üşüyen vücudumu nefesimle ısıtmaya çalıştım. 

          yaklaşık 8 aydır ne o beni görmeye gelmişti nede ben onu aramıştım. burak öldüğünden beri babamla çok nadir görüşüyorduk. o oğlunu ve nefret ettiği ama asla boşanmak istemediği karısını ben kardeşimi ve arkamda bırakmaya çalışıp bırakamadığım ailemi özlüyordum. çok uğraşmıştım onları olanları geçmişimi unutmayı eskişehire geliş sebebimde biraz bu yüzdendi. üniversite sınavından üç gün sonra ölmüştü burak. istediğim gibi tutamamıştım yasını. ağlayayamamış kahredip kendimi yerden yere vuramamıştım. o benim kader ve yalnızlığımın ortağıydı. o gidince tamamen bir yalnız içine sürüklenmiştim. annemle babamın yıllar boyunca süren kavgalarında ben sessizce ağlarken o çığlıklarla ağlıyordu ama annemle babamın umurumda değildi çocuklarının perişan olması. şimdi ben 8 aydır görmediğim adamı kampüsün hemen önünde görünce kısa bir şok ve unutmak istediğim acı hatıraların taptaze hafızamda durduğuna şahit olmuştum. 

           ''baba'' dedim üzerimdeki kısa şoku atlatır atlatmaz.                                                                                      ''nasılsın kızım'' dedi burak öldüğünden beri donuk bir adam olmuştu babam sanki onca yıl kükreyen bağırışlarını komşular duymasın diye kapıyı pencereyi kapattığımız adam değildi. suskun bir adam olup çıkmıştı. senede iki yada üç defa görüşüyorduk ama bu kez gelmemisinin başka bir sebebi vardı yoksa asla kalkıp gelmezdi onca yolu.                                                                                            ''iyiyim baba hayırdır neden geldin'' dedim çünkü biz gereksiz samimiyet kurallarını yıkalı çok olmuştu. '' konuşmamız gerek'' dedi. onu anlamıştım ama neden. tek söz etemeden kampüsün arkasındaki cafeye gittik. her zaman tıklım tıklım o cafe havanın yağmurlu olması nedeniyle oldukça tenhaydı. bütük bakır sobalardan birinin yanına geçip oturduk ayağımı sobaya dayadım çünkü halamın gönderdiği üç beş kuruşla anca geçinebiliyordum yeni bir ayakkabı alacak param yoktu ve yolların her yeri su oludğu için ayakkabımın içi vıcık vıcık su olmuştu utanmasan çıkarıp çoraplarımı sobanın yanına sacaktım. yaşlı cafe sahibi büyük su bardaklarında çaylarımızı verip bizi yalnız bıraktığında babamın buraya kadar neden geldiğini ve konuşacaklarının ne kadar önemli olduğunu düşünüp tek şekerli çayımdan bir yudum aldım. babam hala susuyordu madem konuşmaya gelmişti neden konuşmuyordu tamam burak gittiğinden beri sessizleşmişti ama şimdiki kadar onu sessiz ve endişeli görmeyeli beş yıl olmuştu.                                                                                                                      '' baba konuşsana ne oldu''  gözlerini diktiği bardaktan kaldırdı başını.  ağlıyordu allahım neden. kötü bir şey olmuştu kesin halama mı bir şey olmuştu. benim için kendini paralayan halam allahım lütfen ona bir olmasın diye dua okumaya başladım içimden. göz yaşlarını silip bana daha derin baktı  ''burak''  dedi acıyla. uzun çok uzun zamandır burağın adını ağzına almamıştı. gırtlağından gelen hıçkırığı zorla tuttu. ''bırakın da yattığı yerde bari rahat etsin çocuk'' dedim neler yaşanmış ne acılar çekilmişti benim canım toprağın altındaydı beş yıldır bende yarım kalmıştım o gideli.                                '' dün gece geldi beş yılın ardından dün gece yanıma geldi ela'' babamıda kaybetmek istemiyordum herşeyimi kaybetmiştim tek aklı sağlam kalan babam var sanmıştı ama galiba yanılmıştım.                    '' rüya görmüşsün baba bir rüya için neden taa buralara kadar geldin yarı yıl tatilinde ben gelecektim zaten''  deli gibi başını sallıyordu sağa sola                                                                                   '' rüya demedim ela rüya değildi kızım gelip yanıma oturdu ela gerçekti dokundum ona sıcacıktı sanki hala yaşıyordu''  ne diyecektim şimdi ben bu adama kendisine bile faydası olmayannın başklasına hele ki babasına nasıl bir faydası olabilirdi ki en mantıklı olan susmaktı bende öyle yaptım ama nereye kadar babam konuştukça saçmalıyordu tutanacak bir dal arıyordu ama ölmüş birinin tutacak hiç bir yeri kalmaz babam bunu anlamıyordu beş yıl öncede anlamamıştı. onca terapi ilaç hiç fayda etmemişti babama bu kesindi. '' baba babacım tamam bak yol yorgunusun seni otele yerleştireyim akşama konuşalım olur mu derse çok kaldım'' dedim. birden ne olduysa ayağa kalktı. ''kalmayacam kızım gidiyorum kalmak için gelmedim amma velakin burak sende olanı istedi'' dediği anda belimden aşağım tutmaz oldu. burak bana ölmeden önce verdiği şeyi babam biliyor olmazdı o gün evde kimseler yoktu sadece ikimizdik ama şimdi babam nurağın bana emanet ettiğini istiyordu. ''ne diyorsun baba sen burak bana hiç bir şey vermedi'' dedim bu yalanı söylemeye mecburdum onu babama veremezdim. o annemi o hasteneden kurtarmam için tek gerçeğimdi. ve onu asla ne babama nede bir başkasına veremezdim o annemin son kurtuluşuydu....

Venüs Kızı  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin