32. Bölüm

347 20 2
                                    

Uzay Aren Arslan

Bir ağabey belki bir baba olarak duygu yüklü bir gün yaşıyordum. Merdivenlerden bembeyaz elbisesiyle inen benim küçüp prensesim miydi? Gerçekten bu kadar büyümüş müydü? Mislina'yı baştan ayağa süzdüğümde şaşkınlığım bin kat artmıştı. Kardeşim Allah rızası için kapanmış ve tıpkı bir ay parçası gibi olmuştu. İpeklere sarılmış bir elmas gibiydi.
Yüzümde oluşan tebessüme ve akan bir damla göz yaşına mani olammaıştım. Akan bir damlayı kimseye çaktırmadan işaret parmağının tersiyle silip kendimi toparladım. Alkış sesleri ile kendime geldim. Salona baktığımda kızlar hariç herkes en az benim kadar şaşkındı. Demir ise büyülenmiş bir şekilde Mislina'yı bakıyordu. Bir ara benimle göz göze gelince kafasını yere eğdi. Kız kardeşimi hala kıskanıyor olmam normal mi?

"Rahat bırak gençleri. Elinden gelse gözlerinle parçalayacaksın ağabeyimi. Hem sende onun kardeşiyle evlisin. Durumlar eşit yani." Yanıma gelip koluma giren karıma ters ters baktım.

"Biz artık evliyiz. Onlar ise henüz nişanlı bile değiller. Dakikalar sonra nişanlanacak olmaları ise umrumda değil. Hem senin o ağabeyin zamanında bana az çektirmedi. Bırak tadını çıkarayım." Koluma bir çimdik attı.

"Allah seni kızlarla sınıyor Aren. Kıskandığın iki kadın yetmiyormuş gibi bir de kızın oluyor."

"Ne deyim. Elimde bir tesbihle sabır çekmekten başka çarem yok gibi." Biz konuşmaya dalmışken gençler yan yana getirilmiş dedem elinde yüzüklerle bekliyordu. Bir anda aklıma gelen düşünceyle duruma müdahale ettim.

"Bir dakika! Siz kızı benden istemediniz. Öyle hemen söz takılır mı ya? Mislina git kahve yap." Herkes tuhaf tuhaf bana bakmaya başladı.

"Ben anlamam arkadaş. Ben o kahveyi içip hastanelik olmuştum. Kız kardeşimi bir acı kahvesiz sözleyemem ben. O kahve içilecek!" Elsa gülerek Mislina'nın yanına gitti ve kızları da beraberinde götürüp mutfağa girdiler. Demir pis pis bana bakıyordu.

"Buyrun ayakta kaldınız." Salondakilere oturmalarını işaret ettim. Herkes yerleşince ben de Demir'in karşısına oturdum. Az biraz terletmeyelim mi damat beyi.

"Damat bey evlenince nerede oturmayı düşünüyorsunuz?" Demir sinirle bana baktı ama oyununa dahil olan Ateş onu dürterek konuşmaya zorladı. Büyükler ise gülerek bizi dinliyorlardı.

"Henüz konuşma fırsatımız olmadı ama duruma göre neresi uygun olursa orada yaşarız. Arada sırada Amerika'ya gidip ordaki işleri halletmem gerekecek. Devamlı olarak ikamet edeceğimiz yer ise muhtelemelen ailelere yakın olan yer olur." Demir'i süzdüğümde ellerini sıkıyordu. Arada bir eli kravatına gidiyordu. Tam kravatını gevşetmek için elini atmıştı ki ayağa kalkıp yanına gittim.

"Dur kravatın yamuk olmuş. Onu biraz düzeltelim." Gevşetmeye çalıştığı kravatı düzeltme bahanesiyle daha da sıktım. Büyükler var diye ters bir şey yapamadı ama gözleriyle beni yiyordu.
Kızlar fazla uzun sürmeden kahveleri getirdiler ve usulünce isteme gerçekleşti. Damat bey kızara bozara kahveyi içince sıktırdığım kravattan yahut kahveden olsa gerek kıpkırmızı olmuştu. Mislina dayanamayıp su getirmek istediğinde onu durdurarak ben kalktım.

"Ben getiririm. Sen otur." Mutfağa gidip bir bardak suya birer çay kaşığı şeker ve tuz katıp iyice erittim. İçeriye geçip Demir'e uzattığımda istemedi ama zorla eline tutuşturdum. Mecbur bir iki yudum aldı. Kız isteme gerçekleşince dedem lafı uzatmadan biz niyetlendik Allah niyetimizi kabul etsin hayırlı olsun dedi ama ben tatmin olmamıştım. Demir lavoboya gidecekken hadi yüzükleri takalım diyerek herkesi ayağa kaldırdım. Kaçacak yeri kalmayınca mecbur o da yerini aldı. Elsa bana çok sinir olmuş ama sesini çıkarmıyordu.

Akasya ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin