20. Bölüm

932 61 2
                                    

Tuğsem Elsa Maren

Mis gibi ekmek kokusu kaplamıştı her yeri. Ucundan kopartıp yememek ayıp olurdu şimdi. Ekmeğin ucunu kendime bölüp gerisini sofraya götürmek için dilimledim.

"Elsa ekmekler!"

"Getiriyorum!" Aceleyle ekmekleri dilimlemek için kocaman bir bıçak almıştım elime ki bir el bileğimden tuttu.

"Sıcak ekmekler dilimlenmez hatun. Okumuş kız alırsak tabi fakülte bilgisiyle bu kadar ev hanımı olabilir."

"Sıcak ekmekler dilimlenmez fakat Aren dilimlenir."

"Sen şu elindeki bıçağı  bırakmalıymışsın bence.  Hem sen sakarsın da. Bir yerini keseceksin şimdi. Daha önce yapmadığın şey değil ya hani." Suratımı asıp ekmekleri kucağına ittim. O esnada telefonum çaldı.

"Aren sen ekmekleri götür. Ben iki dakika telefon görüşmesi yapıp geleceğim.

"Tamamdır." Ekmekleri alıp içeriye gidince telefona cevap verdim. Ateş ağabeyim arıyordu. Önemli bir şey olsa gerek. Selamlaştıktan sonra zaman kaybetmeden pat diye sadede geldi.

"Net değil ama bugün misafirin olabilir. Kim olduğunu sorma lütfen."

"Nerden çıktı şimdi bu demeyeceğim gereksiz olsa aramazsın zaten. Bekliyoruz o halde. Kızlara da haber veririm ben."

"Netleştirince haber veririm ben sana. Ona göre kendini hazırla diye aradım." Allah'a emanet ol diyerek telefonu kapattık. İçimi bir kurt kemirmeye başlamıştı. Kolay kolay böyle bir şey söylemezdi ağabeyim bana. Hayırlısı diyerek sofraya gittim. Bekletmek ayıp olurdu.

Ateş Maren

Ofiste adamların olabilme ihtimalini düşünerek Demir'i aradım ve Göksu Parkı'na gelmesini söyledim. Leyla'ya kalacak yer konusunda Elsa ve arkadaşlarının evini düşünmüştüm. Zaten korumalar sürekli izliyordu evi. En güvenli yer orası gibiydi şimdilik. Ama onları da benim bile bilmediğim bir belaya bulaştırmak istemediğimden Elsa ile tereddütlü konuşmuştum.

"Leyla güvenip kalabileceğin kimse yok mu?" Sorduğum soruyu es geçip torpidomu karıştırmaya başladı.

"Leyla! Sabrımı sınıyorsun."

"Ama sen de mantıksız sorular soruyorsun. Sence öyle biri olsa senin arabanda ne işim var?" Ben ya sabır çekerken o torpidoda bulduğu bir kalemi ağzına aldı ve farkında olmadan merakla onu izlerken kalemi az önce dolayarak topuz haline getirdiği saçlarına soktu ve saçları dağılmadı. Tuhaf. Kafamı sallayarak kendime geldim ve önüme döndüm. Bir an önce yanımdan uzaklaştırmalıydım bu kızı. Çünkü bana zarar veriyordu. Fark etmeden gaza fazla yüklendiğimi anlayınca biraz yavaşladım.

"Demir kim?"

"Avukat."

"Yakın mısınız?"

"Gereksiz ve mantıksız sorular sormayı keser misin?"

"Trip mi atıyorsun? Gerçekten mi? Şaka gibisin!" Bastıra bastıra söylediği kelimeleri umursamayıp yola odaklandım. Bugün zaten yol ayrı bir uzadı. Telefonum çalınca tam ben açacakken Leyla benden önce davranıp eline aldı.

"Canımı sokakta bulmadım ben. Araba kullanırken telefonla konuşamazsın. Bir değil iki değil canım!"

"Leyla saçmalama ver şu telefonu." Omuzlarını silkerek aramayı reddetti. Bu yaptığına şaşırmama fırsat tanımadan ikinci şoku da yaşattı bana. Arayan kişi tekrar arayınca telefonu açıp cevapladı bu sefer.

"Buyrun kimi aramıştınız?" Elimi alnıma çarpıp sinirle telefonu Leyla'nın elinden çekip aldım.

"Ne yapıyorsun sen? Canın o kadar önemli olsa bilmediğin bir adamın arabasına binmezdin. Birde üstüne izinsizce telefonuma cevap veriyorsun! Uslanmaz mısın sen?" Telefondan gelen seslerle sinirden açık olan telefonu unuttuğumu fark ettim. Bereket versin ki arayan Demir'di. Park yerine başka bir yerde buluşmayı teklif etti. Onu da adliyenin önünden almamı istedi. Ben ise ısrarla parkta buluşmamız gerektiğini ardından eve geçeceğimizi söyledim. Beni onayladıktan sonra telefonu kapattım ve sinir bozucu sessizliği daha katlanılabilir hale getirmek için ney sesi açtım. Kızla konuşmak istemiyordum fakat gergin ortamlardan da nefret ederim.

Akasya ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin