26. Bölüm

608 49 9
                                    

Tuğsem Elsa Maren Arslan

Sabah namazını kılmış neşeli neşeli dolaşmaya başlamıştım. Uyku mahmurluğu ile yatağa gidecek olan kocamın koluna yapıştım. Aren bana yalvarırcasına baktı ama af yoktu. Bebekler babalarının sesini duyunca fazlasıyla mutlu olurlarmış. Ben de düşündüm ki her sabah namazının ardından babası bebeğimize Kur'an okusun. Fatih Sultan Mehmet'e bebekliğinden itibaren annesi Kur'an okumaya dikkat ettiğinden hafızası çok geniş ve zihni açık olmuş derler.

"Benim güzel karım ne olur izin ver uyuyayım. Hem bu daha bebek. Daha senin karnındayken gece ve gündüzün farkını nerden anlayacak? Hem belki uyuyordur çocuk." Dudağımı büzüp kollarımı bağladım.

"Sen git yat zaten. Bebeğimize ben okurum. Baban uyudu yavrum o yüzden doğunca onun sesine alışmamış ol ve seni kucağına aldığında da ağla diye tembihlerim." Aren bir iki defa avuç içini alnına vurup bezmiş bir hale büründü.

"Kurtulamayacağım değil mi? Yapmazsam eğer tüm gün kafama vuracaksın yapmadın diye." Gülümsedim. Beni çok iyi tanıyordu. Sevimli sevimli başımı salladım. Karnım zil çalıyor. Bari iki sandviç yapıp yiyelim.

"Hemen hazırlıyorum. Yanına taze sıkılmış portakal suyu yapıyorum." Aren gülümseyerek beni onayladı. Ne güzel gamzeleri vardı. Çocuğumuz umarım babasına çekerdi. Mavi gözleri ve gamzeleri olurdu.
Sandviçlerimizi yedikten sonra bir saat kadar Kur'an okudu. İlk cüzü bitirmişti. Aren'i zorlasam doğuma kadar kaç hatim yapardı acaba?
Elime aldığım bir şişe su ile karşısında oturmuş bunu düşünüyordum.

"Çok fazla su içmiyor musun?" Ben tam suyu içerken bunu söyleyince içtiğim su genzime kaçtı.

"Su sağlıktır sağlık. Karışma bakayım sen bana. Kendin içmiyorsun diye bana kusur buluyorsun." Pes ederek ellerini havaya kaldırdı.

"Bugün epey yoğun geçecek. Şirkette tonla işim var. Ararsan ulaşamayabilirsin." Moralim bozulmuştu. Omuzlarım bile düştü. Daha nasıl kendimi ifade edebilirim bilmiyorum. İşle ilgili bir yoğunluğu olmadığına o kadar emindim ki. Kesin ağabeyimle birlikte Kağan mevzusunu kurcalayacaklardı.

"Aren ne zaman normal bir hayat süreceğiz? Tehdit altında olmadan rahat rahat korumasız bir şekilde gerçekten işimize gücümüze baktığımız bir hayat sürmek istiyorum."

"Sana kesin bir vakit söyleyemem. İnan bunun için çok fazla çabalıyoruz. Kendimi bildim bileli bu pislikleri temizlemekle uğraşıyorum ama elbet bir gün bitireceğiz." Bu cevap beni pek tatmin etmemişti.

"Çabuk gel. Onca korumanın içinde kendimi evimde yabancıymışım gibi hissediyorum."

"Hepsi iyi insanlar. Önyargılı olma lütfen."

"Öyle bir şey değil bu. İçimde büyük bir huzursuzluk var." Boğazım düğümlenmişti. Daha fazla konuşamadım. Aren eşyalarını hazırlayıp giyindiğinde onu yolcu ettim. O sırada Mehlika Hanım gelmişti. Onunla fazla muhabbet etmeyip gün boyu kendimi kitaplara verdim.
Mehlika Hanım elinde bir tepsi yemekle üst kata çıktı.

"Yemek istemiyorum. Teşekkür ederim."

"Aren Bey öğünlerinizi atlatmamanız konusunda sıkıca tembih etti. Yemeniz gerekiyor."

"İstemiyorum. Canım istediğinde kendim hazırlarım. Bana hizmet edilmesinden hoşlanmam. Lütfen diğer işlerle ilgilenin." Mehlika Hanım ısrarla tepsiyi önüme koydu.

"Size karşı saygısızlık etmek istemiyorum ama yemeyeceğim. Lütfen tepsiyi alıp gider misiniz?" Mehlika Hanım ısrarla kaşığı elime tutuşturmaya çalıştı. Ben istemeyince de ne olduğunu anlamadan tepsi yere devrildi. Her yer yemek olmuştu.

Akasya ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin