Uzay Aren Arslan
Sabah gözlerimi açtığımda her yerim tutulmuştu ve neredeyse kımıldayamayacak haldeydim. Aniden hapşurmamla sebebini anlamıştım. Gece boyu evdekilerin duymaması için bahçeye çıkıp orda Elsa ile konuşmuştum. Sonuç olarak Ankara ayazında kalınca da fena halde hasta olmuştum. Değer miydi? Değerdi onca özlemin üstüne.
Ardı ardına gelen öksürükler ise grip olduğumu iyice kanıtlar nitelikteydi. Gülümseyerek telefonumu yatağın yanındaki komodinin üzerinden güç bela almaya çalıştım ve Elsa'ya mesaj attım. "Günaydın. Bugün hasta ettin beni be kadın." Gelecek cevabı beklerken telefonu elimde tuttum ve bir süre daha gözlerimi kapattım.
"Hayırlı sabahlar efendim. Sabah sabah yine ne yaptım da sinirlendirdim sizi acaba? Rüyanızda mı gördünüz beni?" Gelen cevaba gülerken karnıma giren ağrı ve mide bulantısıyla da hastalıkta zirveyi yaşadığımı görmüş oldum. Bağışıklığım bu kadar güçsüz olmak zorunda mıydı? Durumun vehametini farkedince psikolojikmen daha da çöktüm. Yazmak için bile kendimde güç bulamayınca aramaya karar verdim. Bir süre telefon çaldıktan sonra açabilmişti sonunda.
"Elsa ben çok hastayım."
"Bana mı hastasın?" Beklenmedik cevapla gülünce yine bi karnımın kasıldığını hissettim.
"Senden beklenmedik cevaplar bunlar kadın. Beni şaşırtma böyle ufak çaplı kalp krizlerime sebep oluyorsun sonra."
"Aren senin sesin gerçekten kötü. Dün sana söyledim o kadar içeriye gir hasta olacaksın diye. Dinlemedin tabi beni."
"Şuan bu durumumuzun tam tersi olması gerekirken rolleri değiştik sanki. Resmen seninle konuşurken ailenden çekiniyorum. Ne oldu o karım benimle kalacak deyip seni alıkoyan Aren'e anlamıyorum. Galiba kaybetme korkusu bu olsa gerek." Önce bu söylediklerime gülüp sonra öksürünce Elsa endişelendi biraz.
"Aren eğer iyi değilsen bi hastaneye gidelim. Abimlere söyleyim onlar götürsünler ben de burdan geçerim direkt."
"Hastaneye değil de ben artık evimize geçmek istiyorum be kadın. Sence de yaptıklarımın dersini almadım mı? Hem artık dışarıdayken bile namazlarımı aksatmamaya özen gösteriyorum. Belki arada farzını kılıp kalkıyor olabilirim ama onda da vicdanım rahat etmiyor zaten. Elsa sen benim yaşama tutunma umudumsun. Gri dünyama bulaşan rengimsin. Bir kere dedenin sohbetinin lezzetini aldım zaten bir daha bırakabilir miyim sanıyorsun? Ailelerimizle konuşalım ve artık kendi evimize geçelim. Rabbimin helal kıldığını bana haram etmesinler." Uzunca bir sessizlik oldu. Ardından derin bir nefes alış ve sonunda sükûtu son buldu.
"Aren ben senin buna hazır olduğunu düşünmüyorum." Beklediğim cevap kesinlikle bu değildi.
"Tamam Elsa daha fazla konuşmayalım lütfen. Devam edersem seni kıracak sözler söyleyebilirim."
"Aren bunun olması gerektiğinin sen de farkındasın. Hem kendindeki değişimin farkında değil misin?" Anlamıyordu. Anlamamaya devam ediyordu.
"Farkındayım ve zaten farkında olduğum için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bu şekilde kendimi bir çocuk gibi hissetememi sağlıyorsunuz. Nasıl bir şeyi kabul ettiğimin ve nasıl bir fedakarlığa katlandığımın sen farkında değil misin? Elsa ben bu şekilde bir hayat yaşamaktan gerçekten çok yoruldum." Elsa'nın sessizliğinden ağladığını anlamıştım.
"İşte ben bu yüzden konuşmak istememiştim. Ne zaman bir şeyleri konuşmaya başlasak sen ağlıyorsun ve ben yine bir şeyleri içime atıyorum. Her seferinde zamanı değil Aren kızı kırma deyip kendimi frenliyorum. Elsa ben yaptığım hiçbir şeyden pişman degilim fakat bu kadar sabırlı bir insan da değilim." Devam edecekken konuşmamı tekrar öksürüklerim böldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...