Tuğsem Elsa Maren
Kafamda çok fazla soru vardı. Hepsinin cevabını bulmadan da rahat edemeyecektim. Oturduğum koltukta diken üstündeydim. Ne konuşuyorlardı acaba? Meraktan ölecektim. Şaka gibi, acaba nereden tanıyorlardı birbirlerini?
Merdivenlerden ses duyunca dikkatim oraya yöneldi. Aren ve Melih birlikte aşağıya iniyorlardı."Bana biriniz bir açıklama yapabilir mi?" Aren gülerek kafasını olumsuz anlamda salladı. O esnada telefonu çaldı.
"Efendim kardeşim? Geliyoruz, kusura bakma acil bir işimiz çıktı ama birazdan oradayız." Melih'e dönüp telefonu gösterdi.
"Kardeşim seninle yarın konuşmamız gereken bazı konular var gibi. Ofisime gelebilir misin veya ben mi yanına gelirim? Sana nasıl uygun olur?"
"Konuşalım şimdi diyeceğim ama acil gitmeniz gereken bir yer var gibi."
"Evrem ya yabancı değil. Ona gidiyoruz." Melih olumlu anlamda başını sallayıp Aren'in sırtına vurdu.
"Yarın gelirim ben yanına o zaman." Vedalaşıp evden çıktık ama nasıl çıktık ve ne oldu hiç anlamadım ben.
"Yukarıda neler oldu? Ne konuştunuz?" Aren cevap vermeden arabaya bindi. Yüzü düşmüştü bir anda. Az önce gülüyordu bu adam. İçime bir sıkıntı düştü şimdi. Ecrin ile alakalı olabileceğini düşündüm. Ben de uzatmadan yerime geçtim.
"Ne olur soru sorma bana. Kafam çok karışık çünkü. Bin bir türlü parçayı birbirine uyuşturmaya çalışıyorum ama çelişkiler var. Bu şekilde ne olduğunu anlatsam da anlamazsın. O yüzden kafamda bazı şeyleri oturtunca sana anlatacağım. Sadece sabret olur mu?" Uyum sağlamaktan başka çarem yoktu. Mecburen anlamasını bekleyecektim. Sadece 'peki' demekle yetinebildim.
Sessiz sakin yolculuğumuzun ardından gideceğimiz yere varmış olmalıyız ki araba durdu. Beş dakika kadar kısa bir sürede gelmiştik zaten. Fazla uzak değilmiş."Bugünlük bazı şeyleri unutup kafanı dinlemeye bak olur mu?" Son olanlardan sonra ne mümkündü ama.
"Başka seçeneğim mi var sence?"
"Yok gibi." Yandan bir gülüş atıp beni beklemeden önden önden ilerledi. En gıcık olduğum şeyi yapıyordu. Biraz ilerledikten sonra içimdeki sesi duymuş gibi birden durdu. Yanına gidince elini omzuma attı. Arkadan yürümeyi tercih ederdim.
"Tertip senin şafak kaç?"
"Anlamadım." Gözlerimle omzumdaki kolunu işaret edince gülerek başımı ovaladı.
"Bak sen şu cimcimeye." Omzumdaki kolunu indirip elimi tuttu.
"Sen de iyice alıştın bu evlilik işine. Önceden yüzüne baksam kızarırdın. İyice edepsizleştin baksana elimi tuttun zorla." Kaşlarım çatılmıştı. Elimi elinden çekmeye çalışınca sıkıca tuttu.
"Şaka yapıyorum. Hiçbir kuvvet bu pamuk elleri benden alamaz. Sen de dahilsin buna." Kapının önüne geldiğimizde yine elimi bırakmamıştı. Ayıp oluyordu ama.
"Aren bıraksana."
"Sözümü ikilemeyi sevmem bücür."
"Bana-" Kapı açılınca susmak zorunda kalmıştım. Kapıyı açanlarında bizden az kalır yanları yoktu. Eli hamurlu bir kız ve onu elinden tutup kapıyı açmaya gelmis bir adam vardı kapıda.
"Yavrum! Gel buraya lan çok özledim seni hayvan." Adamın Aren'e öyle seslenmesiyle ve sarılmasıyla hem kız hem ben şok olmuştum.
"Hoşgeldin. Ben Beyza." Elimi uzatacağım diye düşünürken Beyza bana sıcacık sarılmıştı. Çok içten ve samimi insanlardı. Bunu daha eve girmeden anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...