Ateş Maren
Takım elbisemi giyinip kahvaltıya gitmek için hazırlanırken içimi kaplayan huzursuzluktan bir türlü kurtulamıyordum.
Önemli bir gün olmasını anlardım fakat kardeşim dışında başka kızlara da ait olan bir eve gitme konusuna hiç de olumlu bakamıyordum. Kapımın tıklatılmasının ardından cevap vermemi beklemeden Demir odama girdi."Ağabey hazırlanmışsın bile." Demir'e baktığımda hala eşofmanlarıyla duruyordu.
"Kahvaltıdan sonra şirkete geçeceğim. Sen neden hazır değilsin?"
"Geç kalırsam bahanem olur belki gitmem dedim. Annem 10 kere aramasa mümkündü ama gitmeye zorlanıyor gibiyim. Ağabey ben hiç iyi değilim. Oraya gidersem huzursuz olacağım."
"Nefsine hakim olamamaktan mı korkuyorsun?" Demir stresle alnını kaşıdı ve sonra sakallarıyla oynamaya başladı.
"Elsa bile anladı durumu. Sevgimin büyüklüğünden korkuyorum. Artık içimde tutamaz oldum ve hareketlerim bunu belli eder oldu. Gitmemek dışında çarem var mı sence?" Komodinimin üzerindeki saati alıp koluma takarken ufak çaplı biçimde düşünmeye vaktim oldu.
"Ben de gitmemizin uygun olduğunu düşünmüyorum. Bu konuyu dedeme açarsam şirketteki işleri bahane eder idare eder bizi bir şekilde. Anlayışla karşılayacağını düşünüyorum." Demir aniden gelip sarıldı boynuma.
"Allah razı olsun senden. Şuan beni nasıl bir yükten kurtardın anlatamam. Adeta yüreğime koca bir taş oturmuş gibiydi. Şimdi kuş gibi hafifledim." Tebessüm ederek sırtını sıvazladım.
"Rabbim her dâim yüreğine inşirah ferahlığı versin inşAllah."
"Amin ağabeyim amin. Bugün konuşalım mı biraz seninle anlatirsam belki biraz daha hafiflerim."
"Bugün fazlasıyla doluyum. Mesai saatlerim dışında kahve içmeye gelirsen dinlerim derdini. Fazla uzatma şu işi ama dedemlere bahset kurtul. Oluru varsa olur inşAllah. Yüreğine yük etme boşu boşuna o da günahtır. Oluru yoksa vazgeçeceksin." Demir'in yüzü düştü birden.
"Ne söyleyecek cesaretim var ne de içimde tutacak takatim. Böyle yanıp gideceğiz artık. Neyse ben seni tutmayayım sen daha dedemle konuşacaksın. Bu arada çok yakışıklı olmuşsun cuma da değil ama kime bu süslenmeler?" Sorusuna karşılık yalnızca tebessüm ettim. Son olarak telefonumu da alarak odamdan ayrıldım.
Dedemleri kızların evine bıraktıktan sonra şirkete sürdüm arabayı. Yarım saatlik bir yolculuğun sonunda şirkere ulaşabilmenin verdiği mutlulukla arabayı otoparka parkettim. Tam kontağı kapatıp arabadan inecekken arka kapıdan birisi girdi ve koltuğun arasindaki boşluğa saklandı. Şaşkınlıkla kalakalmıştım.
"Kimsiniz? Ne yapıyorsunuz?"
"Allah rızası için sürün." Arabama binenin bir kadın olduğunu anladığımda sürüp sürememekte kararsız kaldım fakat otoparkın içinde eşkiya gibi dolaşan adamları görünce surmeye karar verdim. Kapıları kilitleyip dikkat çekmemek adına ağır şekilde otoparkın çıkışına sürdüm. Adamlardan birisi gelip sopayla cama vurduğunda yarıya kadar aralık yapıp adamla göz göze geldim.
"Arabanızı kontrol etmemiz gerek. Araçtan iner misiniz lütfen?"
"Hangi hakla benden bunu rica ediyorsunuz?"
"Bize zorluk çıkartmayın?"
"Benim şirketimde bana hesap mı soruyorsunuz? Eşkıya mısınız siz hayırdır?"
"Bakın biz sizi uyarı-"
"Derdinizi önce güvenliklere ardından da polislere anlatırsınız. İyi günler." Yarı açık olan camı kapatıp otoparktan hızla çıktım.
Asıl sorun şimdi nereye gideceğimdi. Elimi enseme atıp bunu düşünmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...