10. Bölüm

1.1K 89 8
                                    

Kirpiklerimin arasından göz bebeğime sızmaya çalışan güneş ışıkları sayesinde gözlerimi aralamıştım. Sabah erken saatlerde hastaneye gelmiş ve halletmem gereken işlerimi hallettikten sonra mesai saatinin başlamasına 20 dakika kala alarmımı kurup biraz kestirmeye karar vermiştim. Daha önceki doktorun bıraktığı dosyaları inceleyerek devamlı hastalarımın durumunu gözden geçirmek için bu kadar erken gelmiştim. O sıra gözümden kaçan birkaç dosyaya daha bakma kararı aldım. Yoksa bu yirmi dakika geçmek bilmezdi. Bal prensesimin yani Ecrin Şafak'ın dosyası takıldı gözüme. Bugün randevulu hastalarımın listesindeydi. Yaşına göre fazlaca bu hastaneye gelip gitmişti. Allah aşkına hiç mi ilgilenen yoktu bu çocukla? Hikayesini okurken göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Rabbim bu minicik yaşta bu nasıl bir kalptir ki sahip olduğu bunca imtihana göğüs gerebilmiş bu ufaklık. Telefonumun çalmasıyla kendimi toparlayarak oturduğum sandalyeden kalktım ve pencerenin önüne geçtim. Sesimi normal haline getirmek için boğazımı temizleyerek telefonu açtım.

"Efendim Aren?"

"Selamun aleyküm. Sabah sabah rahatsız etmedim umarım." Gülümseyerek bir anlığına düşündüm. Acaba hissetmiş miydi? Üzüldüğümü..

"Aleyküm selam. Tam tersi memnun oldum aradığına."

"Sesin bir tuhaf geliyor. Ağladın mı yoksa? Bileğin falan ağrımıyor değil mi? İlaçlarını aldın mı?"

"Sorun yok. Merak etme. Mesleki duygusallıklar işte. Sen ne yaptın? Bugün çalışıyor musun?" Karşıdan gelen sekreterin sesi ve Aren'in talimat vermesiyle soruma cevap bulmuştum.

"Kusura bakma, şirketteyim evet. Bütün gün dolu olmasam birlikte bir şeyler yapabiliriz diyecektim ama az önce bütün planlarım suya düşürüldü." İkimiz de işlerimizi oldukça aksatmıştık. Özellikle de ben.

"Hayat şartları beni ofiste kalmaya zorluyor Elsa. Yoksa şifamı bulmaya doktorumun yanına gidebilirdim." Gülümseyerek sanki görüyormuşcasına kafamı sallayarak onu onayladım.

"Sen işine odaklan ben de artık hastalarımı kabul etmeye başlayayım. Mesai saatim girdi sayılır bile. Rabbime emanetsin." Telefonu hızla kapatışımdan sonra bir mesaj bildirimi geldi.

"İnsan sevdiğini Rabbine emanet edermiş. Sen de Rabbime emanetsin en bi sevdiğim." Bu sözleri nerden buluyordu böyle? Bence artık araştırmaya başlamıştı bile. Sistemi açıp gelen hastalarımı tek tek almaya başladım. Genelinin durumu aynıydı. Sınav stresinden kaynaklı uyku bozukluğu ve panik atak.. Gençlerin bu durumları beni çok üzüyordu. Gün içerisinde gelen hastalarımın %60'ı bu sebepten dolayı geliyorlardı. Asıl imtihandan bihaber bu dünya imtihanıyla savaşıyorlardı. İçime çöken darlıktan sonra ekrana ismi gelen hastamla birlikte gözlerimin içi parlamıştı. Bal prensesim gelmişti. Onu kapıda karşılamak için oturduğum yerden kalktım ve kapıya doğru ilerledim.

Gülümseyerek onu elinden tutarak masamın önündeki sandalyeye oturttum ve ben de önünde diz çöktüm. Gerçekten çocuklara olan sevgim çok fazlaydı.

"Beni ziyarete mi geldin bakalım ufaklık?" Minicik ellerinden tutup öpmemle tepkisizce suratıma bakmıştı. Gözlerim dolmuştu ama bunu ondan gizlemeliydim.

"Söyle bakalım. Bugün seninle ne yapalım?" Sorumla beraber gözleriyle etrafı taradı. Masamdaki kağıdı ve kalemi gösterdi bana.

"Resim mi yapalım?" Resim yapmak çocukları dinlemenin en iyi yoluydu. Bazen korkup söyleyemediklerini orada kağıda çizerek anlatabilirlerdi. Gülümseyerek kafasıyla beni onayladı. Masamdaki kağıdı ve kalemi alarak ona verdim. Ben onu izliyordum o da usulca resmini çiziyordu. Geçen hafta çizdiği resmin aynısını çizmişti. Sonra aklına birden başka bir şey gelmiş olmalı ki kalemi ve kağıdı yere fırlattı.
Derin derin nefes alıp vermeye başladı. Bir ilacı olmalı diyerek geçen hafta gelen görevli kadına sormaya karar verdim. Koridorun sonunda onu görmemle koşarak yanına gittim ve konuşmaya başladım.

Akasya ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin