Uzay Aren Arslan
Evin altını üstüne getirmiştim ama karım yoktu. Ufak bir tartışmayı bu kadar büyütmüş olamazdı değil mi? Her yere haber vermek dışında elimden bir şey de gelmiyordu. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Elim kolum bağlanmış dizlerimde derman kalmamıştı. Ya başına bir şey geldiyse...
"Evladım azıcık otur şuraya. Hem gitsen nereye gideceksin?"
"Bilmiyorum dede, bilmiyorum ama beklemeye devam edersem de kafayı yiyeceğim." Mislina telefonla Demir'i arayıp Elsa'nın evde olmadığını haber veriyordu ve ben bunu dahi takamayacak kadar sinirliydim. Dedem kolumdan tutmuş beni koltuğa oturtmaya çalışırken ona karşı direniyordum.
"Dede yalvarırım tutma beni. Mislina sen aramaya devam et ve birilerine ulaşmaya çalış. Nereye gider kiminle gider soruştur." Ben bir hışımla kapıdan çıkacakken en az benim kadar cüsseli olan biriyle çarpıştım.
"Evrem, niye geldin?"
"Deden aradı. Aren'in durumu fena, koş gel Evrem deyince geldim hemen. Hayırdır inşallah?"
"Tamam sen burda bizimkilerle kal. Ben gidiyorum."
"Hop hop! Seninle geliyorum. Beyzacığım sen evde ne olup bittiğini öğren sonra bana haber ver gülüm. Anahtar da sende kalsın." Karısına arabasının anahtarını verip beni kolumdan tuttuğu gibi dışarıya çıkardı.
"Anlat bakalım gülüm, neler oluyor?" Bir yandan arabaya doğru gidiyor bir yandan da ağzımdan laf almaya çalışıyordu.
"Elsa yok. Ben evden çıkmadan önce tartışmıştık. Eve geldiğimde yatak dağınık dolapsa yarısı dağınık yarısı boş haldeydi." Elimden anahtarı alıp direksiyona geçti.
"Tabi sen de panik yaptın. Tartışmanız beni ilgilendirmez ama yine de büyük bir olay mıydı? Yani kendi mi gitti yoksa biri tarafından mı götürüldü? Her ihtimali değerlendirmeliyiz."
"İnanır mısın şuan zerre bir şey hatırlamıyorum. Zihnim sadece başına gelmiş olabileceklerin senaryosuyla dolu. Allah'ım sen aklıma mukayyet ol." Evrem başıyla beni onaylayarak telefonuyla birilerini aradı. Polis bir arkadaşından prosedürleri beklemeden anons edip arama başlatmalarını rica etti. Can güvenliğinden endişe ediyoruz deyince geri çevirmediler. Arkadaşı belirli ekiplerin bulunduğu bölgelerin arayabileceğini söyledi. Yarım saat geçmeden Evrem'in telefonu çaldı.
"Tamam kardeşim. Hemen gidiyoruz teşekkür ederim. Allah'a emanet ol, görüşürüz." Telefonu kapatıp u dönüşü yaptı.
"Boşuna panik yapmışsın. Yenge tuhaf isimli bir arkadaşıyla dışarıya hava almaya çıkmış."
"Amira!"
"Aynen o galiba." Ben sana sorarım Elsa. Bir daha kapına elli tane adam dikmeyene de Aren demesinler. Gecenin bir yarısı ne hava almasıysa... Elsa ve Amira'nın bulunduğu yere gidene kadar Evrem'i darlamıştım. O ise arabayı olabildiğince yavaş kullanmıştı.
"Bir daha sana araba veren Aren'i eşekler tepelesin Evrem. Beş dakikalık yere yarım saatte geldin." Arabadan indiğimde kapısını çarparak kapattım.
"Böyle yapacağını bildiğimden anahtarımı karıma verdim zaten. Araba benim olsa kim bilir neler yapacaktın?" Arkama bile bakmadan önünde durduğumuz binaya girdim. Girişte bulduğum güvenliğe karımı sordum. Güvenlik odasında beklettiklerini söyledi. Giriş katta olduğunu öğrenince yerini sorup Evrem'i beklemeden aramaya koyuldum. Güvenlik odasını bulur bulmaz kapıyı tıklatmadan içeriye girdim. Karımı gördüğümde ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi bıraktım. Kaybettiğim nefesimi bulmuştum. Öfkem ona olan özlemimden ağır basıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...