Tuğsem Elsa Maren Arslan
Aren ile resmi nikahımız kıyılalı tam iki hafta olmuştu. Fazla ihtişamdan ziyade sade ve dinimize uygun bir nikahla evliliğimizi bütün yakınlarımıza ve iş adamlarına ilan etmiştik. Bilmeyenler için büyük yankı uyandırmıştı. Şirketler arasındaki ortaklık yeni düşmanlıklarla birlikte dostluklara sebep olmuştu. Resmi nikahla beraber yeni bir düzene geçmiştim artık. Hastaneden ayrılıp Amira ile birlikte kendimize ufak bir ofis açmaya karar vermiştik. Özel sebeplerden dolayı çok sayıda hastamı ihmal etmem ve işimi aksatmam vicdanen beni rahatsız etmişti. Zaten bu süreçte yalnızca Ecrin ile ilgilenebilmiştim.
Aren'in uyuşturucu kullanması ise başta ben olmak üzere herkesi çok etkilemişti. Kimse ondan böyle bir şey beklemiyordu. Benim kendimi kaybedip onun için o bara girmem ise ailemce hiç hoş karşılanmamıştı. Haklılardı da zaten. Dedem Aren ve beni bir süre ayırma kararı vermişti. Ben bir süre için Amira ve Mislina'nın yeni tuttukları evlerinde kalırken Aren benim ailemle beraber kalacak ve dedemden ilmi dersler alacaktı. Dedemin ikimizi ayırma sebebi ise onun benim için biraz daha gayret göstereceğine olan inancındandı. Bana dini açıdan zarar verdiğini düşünüyorlardı. Oysa bu onun eksikliğinin yanında daha çok benim eksikligimdendi.
Her gün gözyaşları içinde dua ediyorum. Rabbim sabır versin ona diye. Sabrederse düzelirdi, sabrederse dikenli yollara sonunda gül bahçesine ererdi. İşte o zaman dedemin bahsettiği kesesini gül yapraklarıyla doldurur ve çevresindekilere de onlardan ikram ederdi. Hem kim bilir belki arkadaşlarını da o bataklıktan çıkarmaya yetecek kadar ilmi olacak bu işin sonunda.
Annemden işittiklerime göre ara sıra tutan krizleri onu çok zorluyormuş. Onun dışında gayretliymiş. Kim bilir ne acılar çekiyordur şimdi? Ondan mıdır kalbimin sıkışmaları? Geceleri uykusuzluklarım onunkileri hissettiğimden midir? Elimden dua etmek dışında bir şey gelmiyor. Ara sıra tutan krizleri için ufak tefek ilaçlar yazmıştım lakin bu şekilde de kendimi yararlı hissedemiyordum. Tek yapabildiğim sabretmekti. Onun acı çekişlerini izlemek bana da acı veriyor ama sonunda güzel şeyler olacaktı inşAllah. Telefon ekranımdaki resmine bakıp derin bir iç çektim. Yaptığım hatanın bedelini çekiyordum bir nevi. Arada ağabeylerimi falan arıyordum belki arkadan sesi gelirde duyarım diye ama onunlayken odadan çıkıyorlardı. Amira yanıma gelip oturduğum koltukta beni iteleyerek kendine kocaman bir yer kaptı.
"İçli kedi. Ne bu halin?" Mislina elinde kahve bardaklarıyla odaya geldi ve yeni başlayan sohbetimize dahil oldu.
"Ağabeyimi özlemiştir o. Değil mi yengeciğim?" Buldular fırsatı dalgasını geçiyorlar akıllarınca.
"Eriştem yamarazlık yapmasaydı böyle olmazdı. Cık cık... Düzelecek ama." Amira'nın kelime hataları beni benden alıyordu. Bu sefer onu Mislina düzeltmişti. İki haftadır klasik rutini haline gelmişti Amira'yı düzeltmek. İyi anlaşıyorlardı.
"Pamuğum sen yine yanlış söyledin ama. Enişte diyecektin ve yamarazlık değil yaramazlık diyecektin. Marazlık desen de olurdu bak ama neyse sen onu karıştırma. Unut hatta marazı sen. Kahve iç kahve. Damağını yumuşatır tadı bak bol köpüklü yaptım." Gülerek telefonuma sarıldım yine. Annemi arayacaktım. Kesinlikle halini hatrını sormak için arıyorum. Başka ne gibi bir amacım olabilir? Mislina bana bakıp pis pis güldü. Manalı manalı bakışlarını üzerimden eksik etmedi.
"Kahve iç kahve. Sancını alır biraz. Ağabeyciğimin o kadife sesini duymak için bunca zahmete ne gerek var ben ararım o ara duy diyeceğim ama böylesine seni izlemek inan bana çok daha zevkli. Çok seviyor bu kız bizim oğlanı. Baksana ne hallere düştü." Hem bana hem Amira'ya konuşurken tebessüm edip annemin çalan telefonunu açmasını bekledim. Sonunda telefon açıldığında havadan sudan fuzuli yere konu açmaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...