Uzay Aren ArslanBirkaç günlük aksatmadan sonra sıkı bir şekilde işlerle meşgul olmam gerekiyordu. Bunun içinde en mantıklı şey şirkete gitmekti. Dedem ve Mislina'nın beni rahatsız etmeyecekleri tek yer orası olsa gerekti.
Bunun için önce hazırlanmaya başlamalıydım. Dolabıma yöneldiğimde her zamanki şirket klasiğim olarak düz bir takım elbise ve onunla aynı renk olan bir kravat seçtim. Giyindikten sonra saçımı dağınık bıraktım. Şimdi onları şekillendirmeye vaktim yoktu çünkü biraz daha oyalanırsam dedemin radarına yakalanacaktım.
Yanıma arabamın anahtarlarını da alarak sessizce merdivenlerden inmeye başlamıştım ki arkamdan gelen ses durmama sebep oldu.
"Aren Bey dedeniz sizin için şerbet yaptırmıştı. Sizi kahvaltı için çağırmamı söyledi yemekten sonra da şerbeti içmeliymişsiniz." Biraz daha erken davranmalıydım bence. O zaman dedemin evdeki gözleri de beni göremezlerdi. Bir dakika farkıyla kaçırdık beraati iyi mi? Olumlu anlamda başımı sallayarak merdivenleri inmeye devam ettim.
Salona geldiğimde sofrada oturmuş beni göz hapsine almış bir koca aslan duruyordu. Mislina da yanında cabası.
"Günaydın abiciğim. Biz de tam senden bahsediyorduk dedemle. Bugün benim izin günüm de onu nasıl değerlendirebiliriz diye düşünüyorduk." Gülümseyerek masaya oturdum.
"Günaydın da senin izin gününle benim alakam ne?" Mislina tek kaşını havaya kaldırarak bana imalı imalı bakışlar atmaya başladı.
"Şey, dedem dedi ki Aren Elsa'yı arasın. Kızı evinden alın o da daha hastanede işe başlamamışken ve senin izin gününken yüzük bakmaya gidin gitmişken de alışveriş yapın söz için dedi." Dün isteme bugün söz mü? Ne bu acele?
"Dede?"
"Eklenecek bir şey yok evlat. Hayırlı iş fazla uzatmaya gelmez bunun için de bir an önce yüzükleri takalım aradan bir kaç hafta geçer gönlünüz birbirine ısınırsa da düğünü yaparız." Servisi yapmaya gelen görevliyi elimle durdurdum.
"Teşekkür ederim. Yemek yemeye pek iştahım kalmadı."
"Bu ne terbiyesizlik böyle? Hadsiz!" Dedemin masaya hiddetle elini vurmasıyla birlikte gelen görevliyle Mislina yerinden sıçradı. Bense tepkisiz suratına bakıyordum.
"Size karşı saygıda kusur ettiğimi düşünmüyorum dedeciğim ama kusura bakmayın kahvaltıda size eşlik edemeyeceğim. Şirkette biraz işlerim var bugün onları halletmem gerek."
"Ne zaman sözümü dinleyeceksin? Ne zaman destur bileceksin Aren? Kazık kadar adam oldun hala aklın beş karış havada. Sen hiç büyümeyecek misin?" Ellerim titremeye başlamıştı. Burada krize girmemeliydim. Sakin olmalıydım. Ellerimi yumruk yaparak titremesini durdurmaya çalıştım. Sesimi düz tutarak da konuşmaya...
"Ben hiç çocuk olmadım ki dede. Ben hep kazık kadardım senin gözünde. Çocuklar hata yapa yapa doğruyu bulur bense doğru ne hiçbir zaman öğrenemedim bile. Ben bu zamana kadar hep senin doğrularınla hareket ettim. Yanlışlarını hiçbir zaman yüzüne vuramadım çünkü senin yanlışlarını bile ben hep doğru bildim. Bu sefer de öyle olsun. Ama sana şimdiden söylüyorum, eğer o yüzük benim parmağıma girerse bundan sonra senin doğru bildiğin yanlışlarınla değil kendi doğrularımla hareket edeceğim. Bu üzerimdeki son hakimiyetin olacak. Mislina saat 5 gibi hazır ol seni almaya geleceğim."
Kapıdan çıkar çıkmaz derin nefesler almaya çalıştım. Daha önce yapmıştım. Bunda da atlatabilirdim. Fazla vakit kaybetmeden arabayı bara sürdüm. Orada bir şeyler bulabilirdim. Ne kadar hız yaptığımı göz önünde bulundurmadan bir an önce bara gitmek istiyordum. En azından şu anı atlatmalık bir şeyler bulmalıydım. Bara gidene kadar şimdilik yapabileceğim tek şey olabildiğince kontrollü hareket etmekti. Mesela nefes alış verişimi aynı saniyelerde yapıp düzenli tutmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...