Tuğsem Elsa Maren Arslan
Kulaklarıma dolan ezan sesiyle gözlerimi açtım. Tüm gece kabus görmeden huzurla uyuduğumdan huzurla da uyanmıştım. Aren henüz uyuyordu. Çok fazla ses çıkarmadan parmak uçlarımda yürüyerek banyoya gittim. Gece boyu bir proje üzerinde çalışmıştı. Abdestimi alıp onu uyandırmaya gittim. Uyandırmaya kıyamıyordum fakat vakit çıkmadan namazını kılması gerekiyordu. Bile bile ateşe atmaktansa uykusunu bölmek daha makul bir karardı. Usulca parmaklarımı saçlarında gezdirdim. Bazen benimkilerden daha yumuşak diye saçlarını kıskanmıyor değildim. Hafifçe uzamış sakallarına dokunduğumda ise kaşımak için elini yüzüne yaklaştırdı. Parmaklarımız çarpışınca şaşkınlıkla gözlerini açtı.
"Neden bu saatte ayaktasın? Bir şey mi oldu?" Tebessüm ederek izlemeye devam ettim. Hafif çatallaşmış sesi ve kısık gözleriyle çok sevimli duruyordu. Birden kaşlarını çatarak yatakta doğruldu ve yanıbaşında duran telefonuna uzandı.
"Ezan okunmuş. Ben abdest alıp geleyim." Telefonunu tekrar komodinin üzerine koydu ve banyoya gitti. O gelene kadar namazlığımı giydim ve seccadelerimizi serdim. Geldiğinde bir şey söylemeden önüme geçti ve namazı kıldırmaya başladı. Bu davranışı hal dilinde seni seviyorum demekti. İçime dolan mutlulukla namazımı huşu içinde kılmıştım. Küs olduğunuzda dahi eşiniz siz söylemeden size imam oluyorsa bu fazlasıyla mutluluk verici bir durumdur. Namaz bitince bu mutlulukla uyku tutmadı ve mutfağa inmeye karar verdim. Günlük elbiselerimden birini giyinip başıma yemenimi taktım. Aren şaşkınlıkla bana baktı.
"Ne yapıyorsun? Uyumayacak mısın?" Yüzüme yerleşmiş olan kocaman gülümsemeyi gizleyemeden cevap verdim.
"Uykum yok. Senin için kahvaltıda bir şeyler hazırlamak istiyorum. Mutfağa gidiyorum." Yüzünde şaşkınlık değilde başka bir ifade belirdi ama çözemedim.
"Yardım ister misin?" Saçmalama ya yat yerine demesini beklemiyordum ama bu cevabı da beklediğim söylenemezdi. Yüzümdeki gülümseme daha da yerleşirken içim içime sığmıyordu bugün.
"Sen bütün gece çalıştın biraz uyu bence. Saat kaç gibi kaldırmamı istersin?"
"İki saate kadar kalkmak için alarm kurarım ben." Komodinin üzerinde duran telefonunu alıp arkama sakladım.
"Artık kuramazsın." Ne tebessüm ne kahkaha diyemeyeceğim bir şekilde güldüki gülerken omuzları sarsıldı. Hayranlıkla izlediğimi farkedince başımı iki yana sallayıp kendime geldim ve onu omuzlarından iterek yatağa oturmasını sağladım.
"Uyu artık dinlenmen gerek." Pencereye baktığında havanın aydınlanmaya başladığını gördü.
"Aslında uykum kaçtı." Hayretle yüzüne baktım. Uykusuzluktan gözlerinin altı koyulaşmıştı. İki saat uykuyla ayakta kalamazdı. Zaten önceki günlerde de dinlenmemişti. Aklıma gelen fikirle başımda duran yemenimi çıkarıp makyaj masasının önündeki sandalyeye bırakıp yatağa oturdum. Sessizce ne yaptığımı izliyordu. İki kez dizime vurup yatması gerektiğini söyledim. Başını dizlerime koyup yatağa sığmaya çabaladı. Biraz daha kayıp rahat etmesini sağladım. Adamda boy olunca ve ben tam ortaya oturunca sığamadı tabi garibim.
"Gözlerin kanlanmış. Başın mı ağrıyor? Damarlarında belirginleşmiş."
"Son günlerde oldukça stresliydim doktor hanım. Yoğun bir çalışma programı da eklenince baş ağrısı kaçınılmaz son oluyor." Masaj yapmak için elimi başına koyduğumda ateşi olduğunu farkettim. Dudaklarımı alnına değdirdiğimde yanılmadığımı gördüm.
"Aren sen hasta mı oldun?" Çatallaşmış sesinden anlamalıydım.
"Uyusam bir şeyim kalmaz. Mislina kontrol etmişti." Bana söylememesine kırılacaktım fakat aramızda yeterince kırgınlık vardı. Baş ağrısı için yarım saat kadar masaj yaptıktan sonra zorla duşa girmeye ikna ettim. O duşa girdiğinde bende mutfağa inip dolaptan karadut reçeli çıkardım. Annem boğazımız ağrıdığında hep bundan yedirirdi. Bir tabağa koyduktan sonra kaşık ve su alıp tekrar odaya çıktım. Aren de çabucak işini bitirmiş ve hatta giyinmişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...