Bir iki eksik getirmek için hastaneden eve geçtim. Bir de Bebek için alınması gereken eksikler vardı onları halletmem gerekiyordu. Evde Elsa'nın bana yazıp verdiği listedeki eşyaları ararken kapı çaldı. Bu defa gelen davetsiz misafirimizin kim olduğunu öğrenmek için kapıyı açmaya gittim. Dürbünden bakmadan kapıyı açtım. Karşımda tıpkı yavru bir kedi gibi bakan Mislina duruyordu.
"Özür dilerim." Ağlamaktan gözleri şişmiş, sesi kısılmıştı.
"Sözlerin için pişman olacağın sürenin bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim."
"Benim öfkem saman alevi gibi işte. Sevgim ne kadar fazlaysa gazabımda o kadar büyük oluyor."
"İçeriye geçebilirsin zaten yardımına ihtiyacım vardı." Elinin tersiyle yüzündeki yaşları sildi. Sonra sümüklü sümüklü gelip bana sarıldı.
"Seni sümüklü böcek seni."
"Başlama yine cırcır böceği. Sebebin her ne olursa olsun sakın beni bırakıp gitme. Sen benim en kıymetlimsin." Sırtını sıvazlayarak onu teselli ettim.
"Bir yere gittiğimiz yok. Yeğenin ambargo koydu kaldık burda. Elsa hastanede bekliyor. Bazı eksikleri almak için eve geldim. Yardım edersen daha çabuk hallederiz." Şaşkınlıkla yüzüme baktı.
"Doğuyor mu? Nasıl ya ama çok küçük!"
"Olabildiğince ertelemeye çalışacağız ama bu süre boyunca hastanede olmalı dediler."
"Tamam hemen gidelim."
"Önce Elsa'nın istediklerini alalım." Ne gerekiyorsa alıp hazırladıktan sonra bagaja koydum. Mislina kendi arabasıyla bense kendi arabamla yola çıktık. O beni arkadan takip ederken onu da arkadan takip eden birini farkettim. Dikiz aynasından baktığımda araç ve plaka bana tanıdık geldi. Telefonumu çıkarıp Mislina'yı aradım.
"Yanlışlıkla mı aradın ne oldu?"
"Sağa kırıyorum beni solla ve önüme geç."
"Neden?"
"Dediğimi yap." Mislina dediğim gibi yapıp hızını artırdı.
"Ne yapıyor bu manyak?" O sollamayı yaparken arkadan onu takip eden araçta onun gibi önüme geçmeye çalıştı. Buna müsaade etmeyerek hızlı bir şekilde önüne kırdım ve Mislina'ya olan takip mesafemi kısalttım.
"Mislina ışıklar müsaitse sakın durma ve geç."
"Ne oluyor? Kim bu?"
"Dediğimi yap sen!"
"Tamam bağırma! Zaten elim ayağım titriyor." Kağan niyeti bozup aracını hızlandırınca bende onun manevralarına göre hareket edip önünü kesmeye devam ettim.
"5 km sonra çevirme olması lazım. Çevirmeyi görünce aracını kenara çek ve beni bekle."
"Tamam." Mislina hızını artırıp görüş açımdan kaybolunca bende oyunu Kağan'a göre oynamaya karar verdim. Hızını yavaşlatmasına mecbur bırakıp yolu kapattım. Araçtan inip onun durmasını bekledim ve durunca gidip siyah camını tıklattım.
"Sürpriz!" Arabadan inip karşıma dikildi. O sırıtan yüzünü dağıtma arzumu bastırmaya çalıştım.
"Neydi bu şimdi?"
"Oyun. Oyun oynamayı sevmez misin?" Dalga geçercesine konuşması daha da fazla sinirimi bozuyordu.
"Sen akıllanmaz mısın?"
"Yok. Pek sanmıyorum."
"Kağan, ölümün bir gün elimden olsun istemiyorsan ailemden uzak dur." Cık cıklayarak yakamı düzeltti. O an kafamın içinde çakan şimşeklerle Kağan'ın burnunu kırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...