İki Ay Sonra "Tuğsem Elsa Maren Arslan"
Canım kliniğim. Açalı epey olmuşken sık sık gitmek nasip olmuyordu. Sırf canım sıkılmasın diye Amira'yı kargocu gibi kullanıyor ve dosya getir götür yaptırıyordum. Hastalarımla ise görüntülü konuşuyordum. Aren artık kafayı yediğimi düşünmeye başlamıştı çünkü şu sıralar tedaviden çok hastalarımla birlikte dertlerine ağlıyor birde onu darlıyordum.
"Canım bıraksan artık şu dosya işlerini. Bir süre ilgilenme diyorum sana. Bak sonra üzülüyorsun neye olduğunu bilmediğimden kendimde suç arıyorum." Omuz silkip önümdeki dosyaya eklemem gerekenleri ekledim ve imza kısmına adımı soyadımı yazdım. O sıra Aren göz devirdi.
"Kaşen yok mu senin? Hem bak o kadar ısrar ettin soyadımı alacağım diye şimdi yaz yaz bitmiyor. Sanki almayınca seni aileden saymıyorlar."
"Sen ne anlarsın be! Ben halimden memnunum. Hem bu benim için bir gurur meselesi."
"Arslan gelini olunca da gayet gururlu duruyorsun karıcığım." Amira bizim bu hallerimize kikir kikir gülüyordu. Aklıma gelen şeyle aniden Aren'e döndüm.
"Aren daha ne kadar burada kalacağız?"
"En son eve gitmek istemiyordun. Nerden çıktı şimdi bu gitme mevzusu?" Oturduğum sandalye yaklaştı ellerini omzuna koyup gözlerime baktı. Aynı şekilde ona baktım. O ciddiyetle bakarken ben minnoş minnoş bakıyordum.
"Bu şekilde bakarak tüm ciddiyetimi bozuyorsun fıstık. Bence dosyalarla ilgilenmek yerine akşam eve geldiğinde karnı aç olacak kocana yemek hazırlasan iyi edersin. Malum mutfakta oldukça yavaşsın anca yetişir. Bu arada kirpiklerine ne yaptın? Son zamanlarda daha değişik." Surat asıp sandalyeden kalktım ve onu iteleyerek kapıya kadar yön verdim.
"Moralimi bozma ve işe git. Zaten yeterince bozuk."
"Dikkatli olacağına söz verirsen bugün bensiz dışarı çıkmana izin verebilirim." Parlayan gözlerimle birlikte havalara uçabilirdim lakin mutfaktan bizi gözetleyen bir adet dadı kişisi vardı ve ben hanım hanımcık olmaya karar verdim.
"Eh peki madem çok ısrar ettin, çıkmazsam ayıp olur."
"Korumalar yanınızda olacak, telefonunundan canlı konum göndereceksin bana ve kendine çok dikkat edeceksin." Onu onayladığımda alnımdan öptü ve hızla uzaklaştı. Dadı ile göz göze geldiğimizde kıpkırmızı olmuştum. Ben bu adamı döverim. Hayatı fazla içinden geldiği gibi yaşıyor. Utanarak canım arkadaşımın yanına gittim.
"Domates seni kıskanır ne bu kızarmışlık?"
"Amira sen bari yapma be!" Birlikte gülüp eğlenirken dadı bize çay ve kurabiye getirdi. Kurabiyenin kokusu burnuma çok kötü koktu.
"Dadı bunun yağında ne kullandın?"
"Her zamanki kurabiyeden yaptım kuzum." Ayıp olmasın diye bir tane alıp yemeye kalktım fakat daha ağzıma götürmeden midemdekiler ağzıma geldiler. Koşarak lavoboya girdim. Dün zannımca balkonda otururken üşütmüştüm. Zaten şu sıra pek sık hasta oluyordum. Mislina son yaşadıklarından kaynaklı fazla stres yapıyorsun ve bu durum iştahını etkiliyor demişti. Haklı olsa gerek. Rahatladıktan sonra ağzımı çalkalayın ve kendime geldiğimde tekrar salona gittim.
"İyi misin kuzum?"
"İyi misin canım arkadaşım?" Amira ve dadıya gülümseyerek baktım.
"Soğuk aldım galiba. Mislina ilaç vermişti fakat içmeyi sevmediğimden kullanmadım. Geçer birazdan inşallah." Dadı koştura koştura odasına gitti. Nereye gitti diye beklerken elinde bir paketle yanımıza geldi. Paketi bana uzattığında şok olmuştum. Kadın resmen soluk soluğa kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...