Mislina Arslan
Bugün Elsa hastaneden çıkacağı için ona bir kucak dolusu papatya aldım. Güzel anneye moral olsun istedim. Papatyalarımı koklaya koklaya arabama bindim. Ben kontağı çalıştırınca sevdiceğim aradı. Ona cevap verirken bir yandan da park yerinden çıkmaya çalışıyordum.
"Selamün aleyküm. Nerelerdesin?"
"Aleykümselam canım. Elsa için papatya buketi aldım ve onları görmeye gideceğim."
"Sevdiceğim, yengemi alıp sana atacağım konuma gelsene. Aren işlerinin uzayabileceğini söyledi. O zamana kadar bir şeyler yiyelim." En son ne zaman yemek yediğimi sorgulayınca bu sabah kahvaltı bile yapmadığım aklıma geldi ve bu teklifi reddedemedim.
"Bu çok iyi olur."
"Sen yine kahvaltı yapmadın mı?"
"Maalesef."
"Şaşırmadım. Tamam o zaman ben konuma geçince sana da gönderirim." Demir ile telefonu kapatıp Leyla'yı aradım. Sesinden anladığım kadarıyla morali bozuk gibiydi.
"Kuzucum seni moralini düzeltmek için yemeğe çıkarayım mi?"
"Mislina gerçekten hiç modumda değilim. Başka bir zaman yapalım desem bana darılır mısın?"
"Hayırdır neyin var?"
"Ateş sinirimi bozdu. Ben tam adam yumuşadı derken yeniden buz dağına dönüyor."
"Ama Demir birlikte yemek yiyelim demişti."
"Seninkinin derdi anlaşıldı. Ateş Bey gurur yapıp geri adım atamıyor ama dolaylı yollarla sizi bahane ederek benimle iletişim kurmaya çalışıyor. Şunun o gururunu alıp duvarlara sürte sütte kıvılcım çıkarmak vardı."
"Ay ben kullanılıyor muyum şimdi?"
"Biraz öyle oldu gibi."
"Aman ya olsun. Hem ben çok açım. Kahvaltı bile yapmadım. Gel inat etme gidelim. Tribini dibine kadar yap ama ne olur önce karnımız doysun." Onca dil döktükten sonra güç bela ikna edebildim kızıl kraliçeyi. Bana konumunu gönderdi ve onu almaya gittim. Sesine yansıyan mutsuzluğu çehresine de düşmüştü.
"Al sana bir tane papatya vereyim de o gül yüzünde güller açsın."
"Eltisin sen kendine gel. Bu kadar minnoş olma lütfen." Leyla gülümseyince arabayı son gaz beylerin yanına sürdüm. Çok fazla acıkmıştım. Gittiğimiz mekanın önünde valeyi görünce aşırı mutlu oldum. Arabayı park etmekle uğraşmadan direkt salona gidebilecektik. Anahtarı verdik ve bizimkileri bulmak için etrafa bakınmaya başladık. O esnada Demir'in ne kadar kibar olduğunu unuttuğum aklıma geldi. Normal insanlar yerini belli etmek için el falan sallar ama Demir bizi görünce kapıya kadar gelmeyi tercih etmiş.
"Hoşgeldiniz."
"Senin şu nezaketin karşısında kendimi yontulmaz bir odun gibi hissediyorum." Leyla'nın koluna girip masaya kadar onunla gittim. Hoşbulduk demediğim için gerçek bir odun olduğumu tekrar hatırladım. Yüzümü renkten renge sokmakta üstüme adam tanımam zaten. Neyse benim yerime Leyla söyledi zaten.
Biz gidince Ateş ağabey ayağa kalktı ve Leyla'nın oturacağı sandalyeyi çekti. Demir aynısını yapınca utana sıkıla oturdum."Biz siz gelmeden önce çok beklemeyin diye sipariş verdik. Standart yiyecekler söyledik zaten herkes yiyebilir diye düşünüyorum."
"Çok iyi olmuş." Demir'in söylediği gibi yemekler biz çok beklemeden geldi. Ben yemeğime gömülmüştüm ama Leyla daha çok tabakla oynuyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Espiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...