Tuğsem Elsa Maren
İnsanın sabah ezanını duyarak güne başlaması ne kadar da güzelmiş meğerse. Bu vakitlerde kuşların ötüşü de bir başka geliyor insana. Yavaş yavaş gözlerimi açmamla birlikte karşımda bana gülümseyerek bakan annemi gördüm.
"Haydi bakalım kuzularım namazlarınızı kılın o tatlı uykunuza sonra devam edersiniz." Annem gelip alnıma bir öpücük kondurdu. Aynı şekilde yanımda kıvrılmış kedi gibi mışıl mışıl uyuyan Amira'yı da öpüp odamızdan çıktı. Amira'nın odası henüz hazırlanmamıştı o yüzden biz de birlikte uyumuştuk. Haince sırıtarak Amira'nın üstünde zıplamaya başladım. Sabah sabah neye uğradığını şaşırmıştı.
"Ya Elsa sen var ya çok ama çok yamarazsın." Yine Amira'nın Türkçesine katıla katıla gülme seansım başlamıştı.
"Amira'm o sakın yaramaz olmasın?" Tek kaşımı kaldırarak sorduğum soruyla oflayarak banyoya gitmişti.
"Ya Amira ama ben senden önce uyandım. Önce benim abdest almam gerekiyordu." Koşarak banyonun kapısına dayandım. Kapıyı tıklatmaya başladım. Bari çabuk çıksan olmaz mı?
Amira'dan ses gelmeyince ben de ortak banyoya gitmeye karar verdim. Sonuç olarak odamdakine Amira girmişti ve çok çabuk çıkmayacağından emindim. Banyoya gidip abdestimi aldıktan ve namazımı kıldıktan sonra bir kaç sayfa Kur'an okumaya karar verdim. Amira da beni dinlemek için uyumamıştı. Evimizde bir odayı dedem ibadet için ayırmış. Ben de Kur'an okumak için en uygun ortamın orası olduğunu düşünerek Amira ile birlikte oraya gittik. Dedemi uyku tutmamış olmalı ki o da Kur'an okumak için uyumamıştı. Konuşmak için dedemin okumayı bitirmesini bekledim.
"Seni de mi uyku tutmadı yoksa benim şeker dedem." Biz Amira ile dedeme hep Şeker Dede diye hitap ederdik. Şeker gibi adamdı vesselam.
"Tutmadı ya. Ben de gönlüm ferahlasın diye Kur'an okuyayım dedim. Dinlemek ister misiniz?" Amira heyecanla kafa sallayarak dedemin rahlesinin önüne oturmuştu bile. Benim altın kalpli arkadaşım Kur'an dinlemeyi çok seviyordu.
Biraz dedemden Kur'an dinledikten sonra yatmak için kalkacakken dedem bana seslendi.
"Elsa, seninle konuşmamız gereken bir mesele var kızım." Şaşırmıştım. Sabah sabah hayırdır inşallah diyerek tekrar dedemin yanına oturdum. Amira çoktan çıkmıştı bile. Acaba ne konuşacaktı ki benimle bu vakitte böyle.
"Seni dinliyorum dedeciğim." Dedem konuya nasıl gireceğini bilmiyor olsa gerek ki tam konuşacakken birden susuyordu. Neydi ki bu kadar zor söyleyeceği şey?
"Benim çok yakın bir arkadaşım vardı belki hatırlarsın. Asım, Amerika' da yanımıza gelip 1 hafta kadar bizimle birlikte kalmıştı. O günlerde oraya aslında bir sebep için gelmişti ama ben o zaman konuyu açtırmamıştım ona henüz zamanı değil diye." Zamanı olmayan neydi? Asım dede o zaman dedemi görmeye gelmemiş miydi? Veya iş için gelmiş olma ihtimali çok yüksekti.
"Kızım, Asım hayırlı bir iş için gelmişti o zamanlar. Şimdi Türkiye ye gelince sen de, ben iyice düşündüm taşındım ve sana sorduktan sonra bu işin olabileceğine karar verdim. Asım senin, torunu Aren'e uygun bir eş olabileceğini düşünmüş. Tabi Aren'i tanıyorum. İlk başta bu işin olamayacağını onunda senin de henüz evlenecek olgunlukta olmadığınızı düşünüyordum. Ama buraya gelince gördüm ki sen o olgunluğa erişmişsin ve Aren de aynı şekilde." Gözlerimden yaşlar boşalmaya başlamıştı.
"Dede. Ben." Konuşamıyordum. Hiç tanımadığım bir insanla evlenemem diyemiyordum. Dilim tutulmuştu adeta. Böyle bir şey beklemiyordum ki tutulurdu tabi. Dedem ben konuşamayınca ellerimi tuttu ve her kelimesinde kalbime hançerler saplayan sözlerine devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akasya Çiçeği
Spiritual-16 Temmuz 2015- *** Sevmek diyorum, sevmek kötüyü iyi bilmek. Olmayan umut tarlasına mutluluk tohumları ekmek. Sonra da o tarlanın vereceği sevgi tomurcuklarını beklemek. Hiç bitmeyecek olan tomurcuklar... Ben de o tarlaya tohumlarımı ekmiş hiç ol...